#smrgKİTABEVİ Çokkültürcülük: Bir Yurttaşlık Tasarımı -
Günümüzde ise birçok Batı ülkesinin çokkültürcü siyasetlerden ve siyasalardan geri adım attığı görülüyor ve çokkültürcülüğün artık iflas ettiği, "öldüğü" kanısı yaygınlaşıyor. Bu kanının yaygınlaşmasında, Batı'da uzun mücadelelerin sonucunda ve büyük bedeller ödenerek elde edilen demokratik kazanımların yitirilmesinden duyulan kaygıların ve bu bağlamda, özellikle 11 Eylül saldırılarıyla belirgin hale gelen yeni küresel siyasal iklimde, İslam'ın, Müslüman kimliğinin ve batılı Müslüman göçmenlerin bir şiddet kültürüyle ilişkilendirilmesinin de payı büyük.
Böyle bir iklimde çokkültürlülük olanaklı mı? Çokkültürcü siyasetlerin yirmi birinci yüzyılda yeri var mı? Farklılıkları yok saymayan, dışlamayan intibak biçimleri mümkün olabilir mi? Devletler etnik, dinsel, kültürel ve diğer azınlıkları karşısında tarafsız kalabilir mi ve kalmalı mıdır? Sekülerizm, demokratik kazanımlar ve normlar ile bağdaşan modern bir yurttaşlık anlayışının gerekli koşulu mudur? Devletin etnik?dinsel azınlıklarıyla daha olumlu ilişkiler kurmasına imkan tanıyacak, başka türlü bir sekülerizm mümkün mü? Sekülerizm "ılımlı" olabilir mi? Yerli ve mazbut halkların oluşturduğu azınlıklar ile göçlerden sonra ortaya çıkan azınlıklar aynı kefeye konabilir mi?
Alanında sayılı uzmanlardan biri olan Tariq Modood, Çokkültürcülük: Bir Yurttaşlık Tasarımı başlığını taşıyan bu çalışmasında, işte bu ve benzeri soruların yanıtlarını arıyor. Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde var olan siyasa örneklerinden, Müslümanların bu ülkelerde karşılaştıkları ayrımcılık ve İslamofobi gibi somut durumlardan hareketle ve John Rawls, Will Kymlicka, Charles Taylor, Bhikhu Parekh gibi düşünürlerin çokkültürcülük anlayışlarıyla hesaplaşmasının ürünü olan, çağdaş bir siyasal çokkültürcülüğün ve inceltilmiş bir çokkültürlü yurttaşlık tasarımının taslağını sunuyor.
Günümüzde ise birçok Batı ülkesinin çokkültürcü siyasetlerden ve siyasalardan geri adım attığı görülüyor ve çokkültürcülüğün artık iflas ettiği, "öldüğü" kanısı yaygınlaşıyor. Bu kanının yaygınlaşmasında, Batı'da uzun mücadelelerin sonucunda ve büyük bedeller ödenerek elde edilen demokratik kazanımların yitirilmesinden duyulan kaygıların ve bu bağlamda, özellikle 11 Eylül saldırılarıyla belirgin hale gelen yeni küresel siyasal iklimde, İslam'ın, Müslüman kimliğinin ve batılı Müslüman göçmenlerin bir şiddet kültürüyle ilişkilendirilmesinin de payı büyük.
Böyle bir iklimde çokkültürlülük olanaklı mı? Çokkültürcü siyasetlerin yirmi birinci yüzyılda yeri var mı? Farklılıkları yok saymayan, dışlamayan intibak biçimleri mümkün olabilir mi? Devletler etnik, dinsel, kültürel ve diğer azınlıkları karşısında tarafsız kalabilir mi ve kalmalı mıdır? Sekülerizm, demokratik kazanımlar ve normlar ile bağdaşan modern bir yurttaşlık anlayışının gerekli koşulu mudur? Devletin etnik?dinsel azınlıklarıyla daha olumlu ilişkiler kurmasına imkan tanıyacak, başka türlü bir sekülerizm mümkün mü? Sekülerizm "ılımlı" olabilir mi? Yerli ve mazbut halkların oluşturduğu azınlıklar ile göçlerden sonra ortaya çıkan azınlıklar aynı kefeye konabilir mi?
Alanında sayılı uzmanlardan biri olan Tariq Modood, Çokkültürcülük: Bir Yurttaşlık Tasarımı başlığını taşıyan bu çalışmasında, işte bu ve benzeri soruların yanıtlarını arıyor. Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde var olan siyasa örneklerinden, Müslümanların bu ülkelerde karşılaştıkları ayrımcılık ve İslamofobi gibi somut durumlardan hareketle ve John Rawls, Will Kymlicka, Charles Taylor, Bhikhu Parekh gibi düşünürlerin çokkültürcülük anlayışlarıyla hesaplaşmasının ürünü olan, çağdaş bir siyasal çokkültürcülüğün ve inceltilmiş bir çokkültürlü yurttaşlık tasarımının taslağını sunuyor.