Elinizdeki kitap, Giriş ile Sonuç arasında, zamandizin sırasıyla birbirini izleyen dört bölümden oluşmakta. İlkinde, Hürriyet'in İlanı'ndan öncesi özetleniyor. İkincisi, 1908 Temmuz'undan 1909 Nisan başlarına (Rumi 31 Mart 1325'e) kadar geçen, heyecanlı dokuz ayın hikâyesini aktarmakta. Üçüncü bölümde, Mahmud Şevket Paşa'nın 1913 Haziran'ında bir suikast sonucu öldürülmesine değin, siyasal olayların ayaklanmalar, savaşlar, baskınlarla dolu dolu akışını okuyoruz. Ertesi yıl, 1914 güzünde Osmanlı Devleti, Harb-i Umumi'ye girecek, yenilecek ve bitecek. Onun küllerinden de, Milli Mücadele ile Türkiye Cumhuriyeti doğacaktır.
Kitabın dördüncü bölümünde Sacit Bey, II. Meşrutiyet'in düşünce akımlarını, Batıcılık- İslamcılık-Osmanlıcılık- Türkçülük başlıkları altında, vukuf ve olgunlukla değerlendiriyor. Bu ilk beş yıl boyunca, toplumsal yaşamda büyük bir canlılık vardır. Öyle ki, geleneksel tutumların yanı sıra, Avrupa'da çıkmış -idealist olsun, materyalist olsun- her türlü fikri tanıyan, benimseyen ve çevresine yaymaya çalışan bir Osmanlı yurttaşı mutlaka bulunur. Ama belki ne yazık ki, devir milliyetçilik devridir. Sırplar, Yunanlılar, Ulahlar, Boşnaklar, Bulgarlar... çoktan ayrılmışlardır. Osmanlılık hala Rumluğa, Ermeniliğe, Yahudiliğe, Araplığa, Arnavutluk'a, Kürtlüğe, Türklüğe... bölünmektedir. Bu çalışmanın asıl düşündürücü yönü, Sacit Bey'in de sonuçta vurgulamaya çalıştığı, günümüze kadar gelen süreklilikler olsa gerek... - Mete Tunçay
Elinizdeki kitap, Giriş ile Sonuç arasında, zamandizin sırasıyla birbirini izleyen dört bölümden oluşmakta. İlkinde, Hürriyet'in İlanı'ndan öncesi özetleniyor. İkincisi, 1908 Temmuz'undan 1909 Nisan başlarına (Rumi 31 Mart 1325'e) kadar geçen, heyecanlı dokuz ayın hikâyesini aktarmakta. Üçüncü bölümde, Mahmud Şevket Paşa'nın 1913 Haziran'ında bir suikast sonucu öldürülmesine değin, siyasal olayların ayaklanmalar, savaşlar, baskınlarla dolu dolu akışını okuyoruz. Ertesi yıl, 1914 güzünde Osmanlı Devleti, Harb-i Umumi'ye girecek, yenilecek ve bitecek. Onun küllerinden de, Milli Mücadele ile Türkiye Cumhuriyeti doğacaktır.
Kitabın dördüncü bölümünde Sacit Bey, II. Meşrutiyet'in düşünce akımlarını, Batıcılık- İslamcılık-Osmanlıcılık- Türkçülük başlıkları altında, vukuf ve olgunlukla değerlendiriyor. Bu ilk beş yıl boyunca, toplumsal yaşamda büyük bir canlılık vardır. Öyle ki, geleneksel tutumların yanı sıra, Avrupa'da çıkmış -idealist olsun, materyalist olsun- her türlü fikri tanıyan, benimseyen ve çevresine yaymaya çalışan bir Osmanlı yurttaşı mutlaka bulunur. Ama belki ne yazık ki, devir milliyetçilik devridir. Sırplar, Yunanlılar, Ulahlar, Boşnaklar, Bulgarlar... çoktan ayrılmışlardır. Osmanlılık hala Rumluğa, Ermeniliğe, Yahudiliğe, Araplığa, Arnavutluk'a, Kürtlüğe, Türklüğe... bölünmektedir. Bu çalışmanın asıl düşündürücü yönü, Sacit Bey'in de sonuçta vurgulamaya çalıştığı, günümüze kadar gelen süreklilikler olsa gerek... - Mete Tunçay