National Geographic Türkiye - Dosya: İstiklal Yolu - Sayı: 87 Temmuz
• Kağnıların İzinde
• Virunga gorillerini kim öldürdü?
• Altiplano
• Bolivya'da Yeni Düzen
• Gerçek Jurassic Park
• Huzursuz Cennet
• Kuzeyin Sahilleri - Ersin Toker
Fotoğraflar: Tolga Sezgin
Sinop, turizm ve eğitim kenti olma hayali ile nükleer santral planları arasında, kapalı ekonomisini canlandırmaya çalışıyor.
“Küçükken şeytan gibiydim, 8 yaşımda denize dalıp teknelerin altını onarırdım. Balıkçı kaptanı olup av gezdirmeye başladığımda yaşım henüz 12 idi...” Sinoplu balıkçıların ağ yerine av dediklerini anlamak biraz zamanımı aldı. Ekmeğini denizden çıkaran bu insanların ağzında, iki sözcük farklılıklarını yitirerek bir anlama sığınmış gibiydi. 81 yaşındaki Şükrü Gümüş'ün (nam–ı diğer Habeş Kaptan) teknesiyle denize açılmış, yardımcısının kaşla göz arasında hazırladığı sütlü kahvenin eşliğinde laflarken, balıkçı barınağından çıkmış, İçliman'da güneye doğru kıyı kıyı yol alıyorduk. Yazlık evlerin, otel ve plajların hemen önünde boy gösterdiği bu bölge, bir tatil beldesinde olduğunu anında hissettiriveriyor insana... Bu sakin kıyıların insanları, bugünlerde geleceklerini şekillendirecek planların heyecanını ya da endişesini yaşıyor. Türkiye'nin en kuzey noktasındaki, Karadeniz'in gözlerden ırak bu küçük kenti, son yıllarda bir turizm ve eğitim kenti olma hayali ile nükleer santral planları arasında sıkışmış durumda.
Güneydoğudan esen keşişleme dışında bütün rüzgârlara kapalı olan Sinop, yüzyıllardır Karadeniz'in en güvenli doğal barınağı olmuş ve ulaşımın denizden yapıldığı tüm tarihler boyunca önemini korumuş. Ta ki Kasım 1853'te buraya demirlemiş olan Osmanlı donanması, Rusların ani bir baskınıyla imha edilip, şehir büyük hasar görünceye dek... Karayolu bağlantısı daha sağlıklı olan Samsun, Karadeniz'in Trabzon'dan sonra gelişen ikinci liman kenti konumuna yükselivermiş.
Ancak Sinop'un kaderi, 1950'li yıllarda kentteki radar üssüne yerleşen Amerikalılar sayesinde yeniden değişivermiş. Babasının 12 metrelik teknesiyle yelken kürek gidip geldiği, tuz götürüp gaz getirdiği Sivastopol yolculuklarından söz eden Habeş Kaptan, “Amerikalılar geldiğinde, onları motorla gezdirdim, beni sevdiler, posta işlerini bana verdiler, bu arada çat pat İngilizce öğrenmeye başladım” diyor.
O yıllarda Sinop'a radar üssü ile yerleşen Amerikalılar, sayesinde Sinop, deyim yerindeyse yakın tarihinin ekonomik anlamda en parlak yıllarını yaşamış. Sinema–kafe işletmecisi Deniz Kırım, o yılları, “Küçük Amerika gibiydi burası, gelir düzeyinin yükselmesinin yanı sıra Batılı yaşam tarzının benimsenmesinde de etkili oldu Amerikalılar. Akşamları parkta verilen caz konserleri unutulmazdı; bir de beyzbol şapkalı Amerikalılarla, kalpaklı Rusların aynı masada oturup kadeh tokuşturmaları” diye anlatıyor. Habeş Kaptan, yaz aylarında teknesiyle gezdirdiği turistlerden söz ederken, çantasından çıkardığı bir tomar fotoğrafı seriveriyor önüme. Alman, İtalyan ve Amerikalılarla birlikte verdiği samimi pozların arasından, kendisini beyaz önlükle gösteren birine takılıyor gözlerim. Göğsünde “Nükleere Hayır” yazıyor.
• Kağnıların İzinde
• Virunga gorillerini kim öldürdü?
• Altiplano
• Bolivya'da Yeni Düzen
• Gerçek Jurassic Park
• Huzursuz Cennet
• Kuzeyin Sahilleri - Ersin Toker
Fotoğraflar: Tolga Sezgin
Sinop, turizm ve eğitim kenti olma hayali ile nükleer santral planları arasında, kapalı ekonomisini canlandırmaya çalışıyor.
“Küçükken şeytan gibiydim, 8 yaşımda denize dalıp teknelerin altını onarırdım. Balıkçı kaptanı olup av gezdirmeye başladığımda yaşım henüz 12 idi...” Sinoplu balıkçıların ağ yerine av dediklerini anlamak biraz zamanımı aldı. Ekmeğini denizden çıkaran bu insanların ağzında, iki sözcük farklılıklarını yitirerek bir anlama sığınmış gibiydi. 81 yaşındaki Şükrü Gümüş'ün (nam–ı diğer Habeş Kaptan) teknesiyle denize açılmış, yardımcısının kaşla göz arasında hazırladığı sütlü kahvenin eşliğinde laflarken, balıkçı barınağından çıkmış, İçliman'da güneye doğru kıyı kıyı yol alıyorduk. Yazlık evlerin, otel ve plajların hemen önünde boy gösterdiği bu bölge, bir tatil beldesinde olduğunu anında hissettiriveriyor insana... Bu sakin kıyıların insanları, bugünlerde geleceklerini şekillendirecek planların heyecanını ya da endişesini yaşıyor. Türkiye'nin en kuzey noktasındaki, Karadeniz'in gözlerden ırak bu küçük kenti, son yıllarda bir turizm ve eğitim kenti olma hayali ile nükleer santral planları arasında sıkışmış durumda.
Güneydoğudan esen keşişleme dışında bütün rüzgârlara kapalı olan Sinop, yüzyıllardır Karadeniz'in en güvenli doğal barınağı olmuş ve ulaşımın denizden yapıldığı tüm tarihler boyunca önemini korumuş. Ta ki Kasım 1853'te buraya demirlemiş olan Osmanlı donanması, Rusların ani bir baskınıyla imha edilip, şehir büyük hasar görünceye dek... Karayolu bağlantısı daha sağlıklı olan Samsun, Karadeniz'in Trabzon'dan sonra gelişen ikinci liman kenti konumuna yükselivermiş.
Ancak Sinop'un kaderi, 1950'li yıllarda kentteki radar üssüne yerleşen Amerikalılar sayesinde yeniden değişivermiş. Babasının 12 metrelik teknesiyle yelken kürek gidip geldiği, tuz götürüp gaz getirdiği Sivastopol yolculuklarından söz eden Habeş Kaptan, “Amerikalılar geldiğinde, onları motorla gezdirdim, beni sevdiler, posta işlerini bana verdiler, bu arada çat pat İngilizce öğrenmeye başladım” diyor.
O yıllarda Sinop'a radar üssü ile yerleşen Amerikalılar, sayesinde Sinop, deyim yerindeyse yakın tarihinin ekonomik anlamda en parlak yıllarını yaşamış. Sinema–kafe işletmecisi Deniz Kırım, o yılları, “Küçük Amerika gibiydi burası, gelir düzeyinin yükselmesinin yanı sıra Batılı yaşam tarzının benimsenmesinde de etkili oldu Amerikalılar. Akşamları parkta verilen caz konserleri unutulmazdı; bir de beyzbol şapkalı Amerikalılarla, kalpaklı Rusların aynı masada oturup kadeh tokuşturmaları” diye anlatıyor. Habeş Kaptan, yaz aylarında teknesiyle gezdirdiği turistlerden söz ederken, çantasından çıkardığı bir tomar fotoğrafı seriveriyor önüme. Alman, İtalyan ve Amerikalılarla birlikte verdiği samimi pozların arasından, kendisini beyaz önlükle gösteren birine takılıyor gözlerim. Göğsünde “Nükleere Hayır” yazıyor.