#smrgKİTABEVİ Topaç - 2025
Editör:
Tuba Nur
Kondisyon:
Yeni
Sunuş / Önsöz / Sonsöz / Giriş:
Basıldığı Matbaa:
Melisa Matbaacılık
ISBN-10:
6253694258
Kargoya Teslim Süresi (İş Günü):
3&7
Hazırlayan:
Cilt:
Amerikan Cilt
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
352
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2025
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Enso
Dili:
Türkçe
Kategori:
indirimli
247,50
Havale/EFT ile:
240,08
Siparişiniz 3&7 iş günü arasında kargoda
1199242265
629464
https://www.simurgkitabevi.com/topac-2025
Topaç - 2025 #smrgKİTABEVİ
247.50
“İnsan gerçekten belli bir kişiye mi bağlı oluyor, yoksa yalnızca içindeki o duyguya, o bağlanma ihtiyacına mı?”
Yasaklarla, “öteki” korkusuyla tamamen sindirilmiş, had safhada duyarsızlaşmış, birbirinin acılarına tanık olmamak için “özlük”lerle, “filtre”lerle duyguları adeta buzların altında donarak derin bir uykuya dalmış bir toplum…
Sevgisizliğin, ayrımcılığın, duyarsızlığın ivmesi arttıkça “her şey sarhoş bir uğultu içinde eriyor, çılgınca dönen bir atlıkarıncadan bakılan dünya karmakarışık olmaktan çıkıp rengârenk bir topacın birbiri içinde eriyerek beyazlaşıveren renkleri gibi, birden basit bir sükûnet ve küntlük halini alıyordu.”
Peki ya birileri topacı yavaşlatıp bu toplumu derin uykusundan uyandırmaya girişse? Bu topluma yeniden sevgi, merhamet kazandırılabilir mi? İnsanlar renkleri görmeye dayanabilecek mi?
Topaç, fantastik, bir o kadar da olası bir gelecek tablosu çizerken kurtuluşun yolunu düşünmeye davet ediyor okuru.
En kritik soruyu sorayım sana: Buzların altından çıkmanın beraberinde getireceği utanç ne olacak peki? Utanç, o dayanılmaz utanç... Bu utancın ağırlığı altında ezilmeden nasıl yaşayacağız? Birbirimizin yüzüne nasıl bakabileceğiz? Biz öyle büyük kötülükler yaptık ki... Gerçeklerle nasıl yüzleşeceğiz? Bunun altından kalkabilecek miyiz?
Yasaklarla, “öteki” korkusuyla tamamen sindirilmiş, had safhada duyarsızlaşmış, birbirinin acılarına tanık olmamak için “özlük”lerle, “filtre”lerle duyguları adeta buzların altında donarak derin bir uykuya dalmış bir toplum…
Sevgisizliğin, ayrımcılığın, duyarsızlığın ivmesi arttıkça “her şey sarhoş bir uğultu içinde eriyor, çılgınca dönen bir atlıkarıncadan bakılan dünya karmakarışık olmaktan çıkıp rengârenk bir topacın birbiri içinde eriyerek beyazlaşıveren renkleri gibi, birden basit bir sükûnet ve küntlük halini alıyordu.”
Peki ya birileri topacı yavaşlatıp bu toplumu derin uykusundan uyandırmaya girişse? Bu topluma yeniden sevgi, merhamet kazandırılabilir mi? İnsanlar renkleri görmeye dayanabilecek mi?
Topaç, fantastik, bir o kadar da olası bir gelecek tablosu çizerken kurtuluşun yolunu düşünmeye davet ediyor okuru.
En kritik soruyu sorayım sana: Buzların altından çıkmanın beraberinde getireceği utanç ne olacak peki? Utanç, o dayanılmaz utanç... Bu utancın ağırlığı altında ezilmeden nasıl yaşayacağız? Birbirimizin yüzüne nasıl bakabileceğiz? Biz öyle büyük kötülükler yaptık ki... Gerçeklerle nasıl yüzleşeceğiz? Bunun altından kalkabilecek miyiz?
“İnsan gerçekten belli bir kişiye mi bağlı oluyor, yoksa yalnızca içindeki o duyguya, o bağlanma ihtiyacına mı?”
Yasaklarla, “öteki” korkusuyla tamamen sindirilmiş, had safhada duyarsızlaşmış, birbirinin acılarına tanık olmamak için “özlük”lerle, “filtre”lerle duyguları adeta buzların altında donarak derin bir uykuya dalmış bir toplum…
Sevgisizliğin, ayrımcılığın, duyarsızlığın ivmesi arttıkça “her şey sarhoş bir uğultu içinde eriyor, çılgınca dönen bir atlıkarıncadan bakılan dünya karmakarışık olmaktan çıkıp rengârenk bir topacın birbiri içinde eriyerek beyazlaşıveren renkleri gibi, birden basit bir sükûnet ve küntlük halini alıyordu.”
Peki ya birileri topacı yavaşlatıp bu toplumu derin uykusundan uyandırmaya girişse? Bu topluma yeniden sevgi, merhamet kazandırılabilir mi? İnsanlar renkleri görmeye dayanabilecek mi?
Topaç, fantastik, bir o kadar da olası bir gelecek tablosu çizerken kurtuluşun yolunu düşünmeye davet ediyor okuru.
En kritik soruyu sorayım sana: Buzların altından çıkmanın beraberinde getireceği utanç ne olacak peki? Utanç, o dayanılmaz utanç... Bu utancın ağırlığı altında ezilmeden nasıl yaşayacağız? Birbirimizin yüzüne nasıl bakabileceğiz? Biz öyle büyük kötülükler yaptık ki... Gerçeklerle nasıl yüzleşeceğiz? Bunun altından kalkabilecek miyiz?
Yasaklarla, “öteki” korkusuyla tamamen sindirilmiş, had safhada duyarsızlaşmış, birbirinin acılarına tanık olmamak için “özlük”lerle, “filtre”lerle duyguları adeta buzların altında donarak derin bir uykuya dalmış bir toplum…
Sevgisizliğin, ayrımcılığın, duyarsızlığın ivmesi arttıkça “her şey sarhoş bir uğultu içinde eriyor, çılgınca dönen bir atlıkarıncadan bakılan dünya karmakarışık olmaktan çıkıp rengârenk bir topacın birbiri içinde eriyerek beyazlaşıveren renkleri gibi, birden basit bir sükûnet ve küntlük halini alıyordu.”
Peki ya birileri topacı yavaşlatıp bu toplumu derin uykusundan uyandırmaya girişse? Bu topluma yeniden sevgi, merhamet kazandırılabilir mi? İnsanlar renkleri görmeye dayanabilecek mi?
Topaç, fantastik, bir o kadar da olası bir gelecek tablosu çizerken kurtuluşun yolunu düşünmeye davet ediyor okuru.
En kritik soruyu sorayım sana: Buzların altından çıkmanın beraberinde getireceği utanç ne olacak peki? Utanç, o dayanılmaz utanç... Bu utancın ağırlığı altında ezilmeden nasıl yaşayacağız? Birbirimizin yüzüne nasıl bakabileceğiz? Biz öyle büyük kötülükler yaptık ki... Gerçeklerle nasıl yüzleşeceğiz? Bunun altından kalkabilecek miyiz?
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.