#smrgSAHAF Türk Ocakları 100 Yaşında: Türk Ocakları'nın Tarihçesi ve Tanıtımı -

Basıldığı Matbaa:
Göksu Grafik
Stok Kodu:
1199135958
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
56 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
2
Basım Tarihi:
2011
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Kuşe Kağıt
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199135958
521797
Türk Ocakları 100 Yaşında: Türk Ocakları'nın Tarihçesi ve Tanıtımı -
Türk Ocakları 100 Yaşında: Türk Ocakları'nın Tarihçesi ve Tanıtımı - #smrgSAHAF
0.00
Türk Ocağı resmen 25 Mart 1912'de kurulmuştur. Fakat onun kuruluşuna ilişkin çalışmalar 1911 yılında başlayıp gelişmiştir. Bu bakımdan onu 90 yıllık bir "gönüllüler kurumu" olarak niteleyebiliriz.
Türk Ocağı'nın kuruluşu da öteki derneklerden farklı olmuştur. O üç-beş kişinin bir araya gelerek oluşturduğu sıradan bir kuruluş değildir. Bir gençlik girişimin somutlaştırdığı bir oluşumdur.
Bilindiği gibi, Tanzimat Fermanının ilanından sonra Osmanlı ülkesinde baş gösteren ayrılıkçı düşünceler, 1908'de ikinci Meşrutiyetin ilanı ile birlikte rahatsız edici kıpırdanışlar ve davranışlar halini almıştı. Devlet içindeki etnik ayrılıkçılar bir ayaklanmağa, devleti parçalamağa yönelmişlerdi. Bunların önüne geçmek için Osmanlıcılık ve İslamcılık gibi akımlar geliştirilip uygulamaya konulmuş, fakat bunların milli birliği ve ülke bütünlüğünü korumaya yetmeyeceği kısa zamanda anlaşılmıştı. İktidardaki İttihat ve Terakki Cemiyeti milliyetçi bir görüşü temsil etmekle birlikte ne siyasi istikrarı sağlayabiliyor, ne de ayrılıkçı faaliyetlerin önüne geçebiliyordu. Bu durum, ülkenin dertleri ile ilgilenen genç aydınları derinden üzüyor, onları ülke ve millet sorunlarına çareler aramağa yöneltiyordu.
Sorun ve dertlerin yalnızca aydınların bilmesi de yeterli değildi. Toplum katmanlarının ilgisini de çekmek gerekirdi. Fakat Osmanlı devletinin temelini oluşturan Türk toplumu milli kimliğinden habersiz yaşıyor, bundan dolayı ayrılıkçı davranış ve eylemlere gereken tepkiyi gösteremiyordu. Öyleyse ona kimliğini ve benliğini tanıtacak, milli duygularını canlandırıp harekete geçirecek çalışmalar yapılmalıydı. Bu da ancak milli bilinci güçlü, yurtsever aydınların çabaları ve çalışmaları ile mümkün olabilirdi. Böyle aydınların bir "gönüllüler kuruluşu"nun çatısı altında bir araya gelerek gönüllerini ve güçlerini birleştirmeleri, Türk toplumunu bilinçlendirmek için gerekli tedbirleri ve yöntemleri düşünmeleri, bunu gerçekleştirecek sistemli çalışmaları planlamaları, sonra da onları uygulamaya, hayata geçirmeleri gerekli idi.
Türk Ocağı resmen 25 Mart 1912'de kurulmuştur. Fakat onun kuruluşuna ilişkin çalışmalar 1911 yılında başlayıp gelişmiştir. Bu bakımdan onu 90 yıllık bir "gönüllüler kurumu" olarak niteleyebiliriz.
Türk Ocağı'nın kuruluşu da öteki derneklerden farklı olmuştur. O üç-beş kişinin bir araya gelerek oluşturduğu sıradan bir kuruluş değildir. Bir gençlik girişimin somutlaştırdığı bir oluşumdur.
Bilindiği gibi, Tanzimat Fermanının ilanından sonra Osmanlı ülkesinde baş gösteren ayrılıkçı düşünceler, 1908'de ikinci Meşrutiyetin ilanı ile birlikte rahatsız edici kıpırdanışlar ve davranışlar halini almıştı. Devlet içindeki etnik ayrılıkçılar bir ayaklanmağa, devleti parçalamağa yönelmişlerdi. Bunların önüne geçmek için Osmanlıcılık ve İslamcılık gibi akımlar geliştirilip uygulamaya konulmuş, fakat bunların milli birliği ve ülke bütünlüğünü korumaya yetmeyeceği kısa zamanda anlaşılmıştı. İktidardaki İttihat ve Terakki Cemiyeti milliyetçi bir görüşü temsil etmekle birlikte ne siyasi istikrarı sağlayabiliyor, ne de ayrılıkçı faaliyetlerin önüne geçebiliyordu. Bu durum, ülkenin dertleri ile ilgilenen genç aydınları derinden üzüyor, onları ülke ve millet sorunlarına çareler aramağa yöneltiyordu.
Sorun ve dertlerin yalnızca aydınların bilmesi de yeterli değildi. Toplum katmanlarının ilgisini de çekmek gerekirdi. Fakat Osmanlı devletinin temelini oluşturan Türk toplumu milli kimliğinden habersiz yaşıyor, bundan dolayı ayrılıkçı davranış ve eylemlere gereken tepkiyi gösteremiyordu. Öyleyse ona kimliğini ve benliğini tanıtacak, milli duygularını canlandırıp harekete geçirecek çalışmalar yapılmalıydı. Bu da ancak milli bilinci güçlü, yurtsever aydınların çabaları ve çalışmaları ile mümkün olabilirdi. Böyle aydınların bir "gönüllüler kuruluşu"nun çatısı altında bir araya gelerek gönüllerini ve güçlerini birleştirmeleri, Türk toplumunu bilinçlendirmek için gerekli tedbirleri ve yöntemleri düşünmeleri, bunu gerçekleştirecek sistemli çalışmaları planlamaları, sonra da onları uygulamaya, hayata geçirmeleri gerekli idi.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat