#smrgSAHAF Bakırköy Akıl Hastanesi'nin Gizli Tarihi -

ISBN-10:
9786054054130
Hazırlayan:
Ed. Cem Mumcu, Betül Yalçıner, Peykan Gökalp
Stok Kodu:
1199111765
Boyut:
16x24
Sayfa Sayısı:
551 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2009
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
0,00
1199111765
497504
Bakırköy Akıl Hastanesi'nin Gizli Tarihi -
Bakırköy Akıl Hastanesi'nin Gizli Tarihi - #smrgSAHAF
0.00
'Bakırköy Akıl Hastanesi'nin Gizli Tarihi', yazarları ve anlattıklarıyla başka hiçbir kitaba benzemiyor! Kimilerimizin önünden geçtiği, kimilerimizin şakalarına konu yaptığı, ama pek azımızın 'içerde' neler olup bittiğinden haberdar olduğu 'Bakırköy' hakkında birinci elden bilgiler, anılar, anekdotlar bu kitapta toplanıyor! Kimler yok ki bu çılgın projede… Doktorlar, hemşireler, avukatlar, bir bahçıvan ve bir de fotoğrafçı. Her biri, Bakırköy imgesinin kendi dünyasındaki yansımasını anlatıyor. Yazıların kimi ciddi, kimi eğlenceli, kimi ise hiçbir tarife sığmıyor! '…Hasta, 'İster ver ister verme,' dedi, 'ben on iki seneden beri içerdeyim. Altı cinayetim var, sen yedincisi olursun. Benim için cezaevi daha rahat olur…'' '…Sanırım o da rahmetli oldu. En son ayağı tromboflebit olmuş, fil gibi şişmişti. 'Hastanede ölmek yerine, Ali Sami Yen Stadı'nda ölürüm!' diyordu…' 'Bir hasta yatmıştı. Dosyasında, çıplak bir şekilde E-5'i trafiğe kapattığı için polis tarafından getirildiği notu vardı. Neden yaptığını sorduğumda, 'ceketkaplumbağaseykobeşezdiler' dedi manisinin verdiği hızla, tek kelimeymiş gibi. Sonradan anladım ki, bir kaplumbağanın ezildiğini görünce sinirlenmiş, yolun ortasına dikilmiş; ama insanlar sağından solundan geçmeyi sürdürünce, soyunup giysilerini ve saatini (Seiko 5) koyarak yolu kesmeye çalışmış ama onları da ezerek geçmişler.' 'Bir iki ay bile geçmeden karşılaştığım realite, hayal edebildiğim her şeyden daha acıklıydı; gerçekşu ki, Foucault burayı görseydi hapishaneden değil, Nazi toplama kamplarından söz ederdi...' ''Ya sen beni bıraktın gittin, tepemde bu adamlar hiç rahat vermediler bana,' dedi. 'Dede hangi adamlar, kimse yok,' dedim. 'Yok kızım, durmadan kalk kalk diyorlar.' Anladım ki, oturduğu çamın tepesinde kargalar 'gak, gak, gak' ötüyorlardı. O sesleri 'kalk' anlamıştı. Çok güldüm. Ben onu, onların karga olduğuna inandıramazdım, o da beni adam olduklarına inandıramazdı. O da rahmetli oldu…'
'Bakırköy Akıl Hastanesi'nin Gizli Tarihi', yazarları ve anlattıklarıyla başka hiçbir kitaba benzemiyor! Kimilerimizin önünden geçtiği, kimilerimizin şakalarına konu yaptığı, ama pek azımızın 'içerde' neler olup bittiğinden haberdar olduğu 'Bakırköy' hakkında birinci elden bilgiler, anılar, anekdotlar bu kitapta toplanıyor! Kimler yok ki bu çılgın projede… Doktorlar, hemşireler, avukatlar, bir bahçıvan ve bir de fotoğrafçı. Her biri, Bakırköy imgesinin kendi dünyasındaki yansımasını anlatıyor. Yazıların kimi ciddi, kimi eğlenceli, kimi ise hiçbir tarife sığmıyor! '…Hasta, 'İster ver ister verme,' dedi, 'ben on iki seneden beri içerdeyim. Altı cinayetim var, sen yedincisi olursun. Benim için cezaevi daha rahat olur…'' '…Sanırım o da rahmetli oldu. En son ayağı tromboflebit olmuş, fil gibi şişmişti. 'Hastanede ölmek yerine, Ali Sami Yen Stadı'nda ölürüm!' diyordu…' 'Bir hasta yatmıştı. Dosyasında, çıplak bir şekilde E-5'i trafiğe kapattığı için polis tarafından getirildiği notu vardı. Neden yaptığını sorduğumda, 'ceketkaplumbağaseykobeşezdiler' dedi manisinin verdiği hızla, tek kelimeymiş gibi. Sonradan anladım ki, bir kaplumbağanın ezildiğini görünce sinirlenmiş, yolun ortasına dikilmiş; ama insanlar sağından solundan geçmeyi sürdürünce, soyunup giysilerini ve saatini (Seiko 5) koyarak yolu kesmeye çalışmış ama onları da ezerek geçmişler.' 'Bir iki ay bile geçmeden karşılaştığım realite, hayal edebildiğim her şeyden daha acıklıydı; gerçekşu ki, Foucault burayı görseydi hapishaneden değil, Nazi toplama kamplarından söz ederdi...' ''Ya sen beni bıraktın gittin, tepemde bu adamlar hiç rahat vermediler bana,' dedi. 'Dede hangi adamlar, kimse yok,' dedim. 'Yok kızım, durmadan kalk kalk diyorlar.' Anladım ki, oturduğu çamın tepesinde kargalar 'gak, gak, gak' ötüyorlardı. O sesleri 'kalk' anlamıştı. Çok güldüm. Ben onu, onların karga olduğuna inandıramazdım, o da beni adam olduklarına inandıramazdı. O da rahmetli oldu…'
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat