#smrgSAHAF Benim Kentim: Çanakkale, İstanbul, Konya, Mardin, Trabzon, Berlin, Dortmund, Helsinki, Londra, Varşova, Viyana -

Basıldığı Matbaa:
Mas Matbaacılık
Stok Kodu:
1199156398
Boyut:
24x33
Sayfa Sayısı:
341 s.
Basım Yeri:
London
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2011
Kapak Türü:
Ciltli
Kağıt Türü:
1. Hamur
Dili:
İngilizce
0,00
1199156398
542552
Benim Kentim: Çanakkale, İstanbul, Konya, Mardin, Trabzon, Berlin, Dortmund, Helsinki, Londra, Varşova, Viyana -
Benim Kentim: Çanakkale, İstanbul, Konya, Mardin, Trabzon, Berlin, Dortmund, Helsinki, Londra, Varşova, Viyana - #smrgSAHAF
0.00
Bir mit olarak "kent" ve kamusal alanda sanat üretimi çoktandır güncel sanatın ve sanatçıların ortak uğraşı haline gelmiş durumda. Kendini müzeden, sanat galerisinden, tanımlı bir sanatçı/izleyici, bilen/bilmeyen, konuşan/susan arasında kurulan hiyerarşik ilişkilerden kurtarmaya çalışan sanatçılar Avrupa ve Amerika'da sanat tarihinin gelişimi yönünde kavramsallaştırmalar ve tanımlarla anlaşılmaya, eleştirmenler tarafından değerlendirilmeye çalışıldı; üretimleri kamusal alanlarının gelişimine, coğrafyalarının politik ve sosyal dönüşümlerine paralel olarak ilerledi. Türkiye'deki kamusal alanda üretimin tarihi ise, ulusal temalı meydan heykellerini saymazsak, pek de geriye dogru uzammyor. Batı sanat tarihinde uzunca bir süredir işbirliği, politik analiz, demokratik süreç, daha geniş izleyici kitlesiyle buluşmak, bireysel ve toplumsal dönüşüm, sanatçının rolü gibi kavram ve konularla tartışılıyor. Tüm bu tartışmalar işbirliğine dayalı sanat (collaborative art), ilişkisel estetik (relational aestbetics), mekâna özgü sanat yapıtı (site-specific art), belirli bir topluluk üzerine ternellenmiş sanat (community-based art), sosyallikle ilişkili sanat (socially-engaged art), diyaloğa dayalı sanat (dialogic art)gibi kavramların doğmasına ve farklı sanat pratiklerini anlamak için çokça kullanılmasına sebep oldu. Sanat izleyicisinin katılımcıya dönüşmüş olması, o güne kadar tanımlanmış ve görsellik alanına sıkıştırılmış biçimiyle estetik değerlerin ön planda tutulmaması, ilişkiselliğe önem verilmesi, kimi zaman bitmiş bir "eser" dahi ortaya çıkarmaması bu üretimin özellikleri arasında sayılmaya başladı. Bu anlamdaki üretilenleri anlamaya ve tercüme etmeye çalıştığımız, çabaladığımız terimler ve bakışlar, bu coğrafyadaki yerlerini bulmakta zorlanmıyor ya da anlaşılmaları güç oluyor, doğal olarak. Bu noktada tam anlamıyla bir çeviri problemiyle karşılaşıyoruz. Kamusal alanın bu coğrafyadaki tarihi, politik, ekonomik, sosyal, gündelik koşullarla kendini M-etmesi sırasında yeni kavramlara duyulan ihtiyaç ortaya çıkıyor; çeviri kavramlar yaşananı karşılamazken, içine düşülen anlaşılmazlık ve tartışma alanları yeni kavramların yaratılmasını da teşvik ediyor. Benim Kentim ve benzeri projelerin önemi ve değeri de bu noktada ortaya çıkıyor. Bu tür sanat pratiklerinin İstanbul, İzmir, Diyarbakır gibi şehirler dışında da deneyimlenmesine vesile olmak oldukça değerli ve önemli. Bir sanat yapıtı sergi salonunun güvenlikli mekânında, korunaklı alanında kalmayıp da kamusal alanın —hele ki Türkiye'deki gibi kendini sürekli inşa eden bir alanın— içine girdiği zaman, bu alandaki birbirinden bağımsız etkenler ve birbirine bağımlı durumlarla ilişkiye geçtiği zaman, her bir şehirli tarafından başka alımlanıp yorumlanıyor. O alanın tarihi ve güncel kullanımı, o yerin coğrafi konumu, havanın durumu, o dönemin politikası, işin yakınındaki lokanta sahibinin ruh hali, yerleştirildiği alanın askeri önemi gibi birbiriyle bağlantılı, bağlantısız birçok durumla ilişkiye geçiyor sanat yapıtı.
Bir mit olarak "kent" ve kamusal alanda sanat üretimi çoktandır güncel sanatın ve sanatçıların ortak uğraşı haline gelmiş durumda. Kendini müzeden, sanat galerisinden, tanımlı bir sanatçı/izleyici, bilen/bilmeyen, konuşan/susan arasında kurulan hiyerarşik ilişkilerden kurtarmaya çalışan sanatçılar Avrupa ve Amerika'da sanat tarihinin gelişimi yönünde kavramsallaştırmalar ve tanımlarla anlaşılmaya, eleştirmenler tarafından değerlendirilmeye çalışıldı; üretimleri kamusal alanlarının gelişimine, coğrafyalarının politik ve sosyal dönüşümlerine paralel olarak ilerledi. Türkiye'deki kamusal alanda üretimin tarihi ise, ulusal temalı meydan heykellerini saymazsak, pek de geriye dogru uzammyor. Batı sanat tarihinde uzunca bir süredir işbirliği, politik analiz, demokratik süreç, daha geniş izleyici kitlesiyle buluşmak, bireysel ve toplumsal dönüşüm, sanatçının rolü gibi kavram ve konularla tartışılıyor. Tüm bu tartışmalar işbirliğine dayalı sanat (collaborative art), ilişkisel estetik (relational aestbetics), mekâna özgü sanat yapıtı (site-specific art), belirli bir topluluk üzerine ternellenmiş sanat (community-based art), sosyallikle ilişkili sanat (socially-engaged art), diyaloğa dayalı sanat (dialogic art)gibi kavramların doğmasına ve farklı sanat pratiklerini anlamak için çokça kullanılmasına sebep oldu. Sanat izleyicisinin katılımcıya dönüşmüş olması, o güne kadar tanımlanmış ve görsellik alanına sıkıştırılmış biçimiyle estetik değerlerin ön planda tutulmaması, ilişkiselliğe önem verilmesi, kimi zaman bitmiş bir "eser" dahi ortaya çıkarmaması bu üretimin özellikleri arasında sayılmaya başladı. Bu anlamdaki üretilenleri anlamaya ve tercüme etmeye çalıştığımız, çabaladığımız terimler ve bakışlar, bu coğrafyadaki yerlerini bulmakta zorlanmıyor ya da anlaşılmaları güç oluyor, doğal olarak. Bu noktada tam anlamıyla bir çeviri problemiyle karşılaşıyoruz. Kamusal alanın bu coğrafyadaki tarihi, politik, ekonomik, sosyal, gündelik koşullarla kendini M-etmesi sırasında yeni kavramlara duyulan ihtiyaç ortaya çıkıyor; çeviri kavramlar yaşananı karşılamazken, içine düşülen anlaşılmazlık ve tartışma alanları yeni kavramların yaratılmasını da teşvik ediyor. Benim Kentim ve benzeri projelerin önemi ve değeri de bu noktada ortaya çıkıyor. Bu tür sanat pratiklerinin İstanbul, İzmir, Diyarbakır gibi şehirler dışında da deneyimlenmesine vesile olmak oldukça değerli ve önemli. Bir sanat yapıtı sergi salonunun güvenlikli mekânında, korunaklı alanında kalmayıp da kamusal alanın —hele ki Türkiye'deki gibi kendini sürekli inşa eden bir alanın— içine girdiği zaman, bu alandaki birbirinden bağımsız etkenler ve birbirine bağımlı durumlarla ilişkiye geçtiği zaman, her bir şehirli tarafından başka alımlanıp yorumlanıyor. O alanın tarihi ve güncel kullanımı, o yerin coğrafi konumu, havanın durumu, o dönemin politikası, işin yakınındaki lokanta sahibinin ruh hali, yerleştirildiği alanın askeri önemi gibi birbiriyle bağlantılı, bağlantısız birçok durumla ilişkiye geçiyor sanat yapıtı.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat