Ugo Foscolo'yu her zaman içten sarmış ve sarsmış olan iki duygu -vatan sevgisi ve aşk- Ortis'in ana temasını teşkil eder. Tesiri pek az olduğu muhakkak bulunan Rousseau'nun Nouvelle Eloise'i bir yana, Goethe'nin Werther'inin, hiç değilse ilham ve fikir bakımından, Ortis'in yazılmasında amil olduğu bir gerçektir. Werther gibi Jacopo da hayatının acılarına dayanamaz ve kurtuluşu canına kıymakta bulur. Fakat Werther'in aksine Jacopo'nun kendini öldürmesi sırf doyulmamış kadın arzusundan ileri gelmez, bu doyulmamış kadın arzusuna elden gitmiş, düşmana satılmış zavallı himayesiz vatana karşı duyulan ve güçsüz kalmıya mahkum vatan sevgisi de eklenir. (Önsözden)
Aydınlanma çağından Romantizm çağına geçilen 19. yüzyıl Avrupasının çalkantılı ve bunalımlı ortamında, seçkin bir kişi, bir kahraman olmak için girişilen büyük çabanın öyküsü...Teresa'ya olan temiz ve yüce aşkına karşın, politika Jacopo için her zaman her şeyden önce gelir. Jacopo Ortis'in Son Mektupları tutkularla dopdolu bir romandır. Üslubu taklit edilemez, çünkü ne tutkular, ne eylemler, ne de bireyin yaşam anlayışı tam olarak taklit edilebilir. Yapıtı en öz biçimde tanımlamak için şu tek cümle yeterlidir: Jacopo Ortis'in Son Mektupları o ünlü yüzyılın hem tanığı hem de yıkılan tüm hayallerin altından yükselen acı çığlığıdır.