#smrgSAHAF Ekolojik Emperyalizm: Gıdaya Tahakkümün Biyopolitiği -

Stok Kodu:
1199170360
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
446 s.
Basım Yeri:
Ankara
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2012
Çeviren:
Adile Runa Orhunsoy
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199170360
556484
Ekolojik Emperyalizm: Gıdaya Tahakkümün Biyopolitiği -
Ekolojik Emperyalizm: Gıdaya Tahakkümün Biyopolitiği - #smrgSAHAF
0.00
Gıdaya Tahakkümün BiyopolitiğiEmperyal devletlerin ve küresel şirketlerin bitmek tükenmek bilmeyen büyüme, genişleme ve "kâr maksimizasyonu" hırsları artık gezegenimizin "doğal sınırları'n aşıldığı bir döneme girmesine neden olmuştur.Kapitalist tüketim toplumunun yol açtığı küresel iklim değişiminin en fazla bu değişimde hiç payı olmayan yoksul ülke halklarını etkilemesi; suyun ticari bir mal olarak algılanmasına akarsuların artık özgür akmamaya, yerel/yerli sahiplerinden koparılmaya başlanması; tohumun patentlenmesiyle birlikte gıdanın ontolojik mülkiyetinin değiştirilmesi ve genetiği değiştirilmiş organizmaların kârlı bir pazar ("GDO pazarı") haline getirilmesi...Ve bu sürece karşı yürütülen iklim adaleti, su hakkı ve gıda egemenliği hareketleri...Bütün bu gelişmeler içinde bulunduğumuz çağın artık "ekolojik emperyalizm çağı" olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu çağı, önceki çağın siyaset ve sosyal bilimler yaklaşımlarıyla; önceki emperyalizm kuramlarıyla çözümlemek yeterli görünmemektedir. Çünkü günümüz kapitalist tüketim toplumuyla beliren "ultra metalaşma" sürecinde canlılık, canlılığın gerekli unsurları (gıda, su, ilaç, gen, iklim vs.) üzerinde, bütün unsurlarıyla eko-sistemi içine alarak genişleyen bir tahakküm sistemi kurulmaya başlamıştır.Ekolojik emperyalizm adıyla Türkiye'de yayınlanan ilk çalışma olan bu kitap, ekolojik emperyalizm çağını anlamamızı sağlayacak yeni bir kuramsal çerçeve sunmakta ve bu çerçeveden yola çıkarak en belirgin ekolojik emperyalizm sorunu olarak "gıdaya tahakküm" sürecini ele almaktadır.Elbette bütün bu tahakküm ilişkisinin politik yansımaları ve politik bir çerçevesi de olacaktır. Bu politik çerçevenin demokrasi ile pek uyumlu olmadığı, yaşamın üzerine kurulmaya çalışılan bir tahakküm olduğu için faşizme, totalitarizme, en azından otoritariz-me kapı araladığı da söylenebilir. Bu süreçte, siyasal sürecin yeni yöneliminin "siyasal iktidar"dan daha geniş bir alanı ifade eden, ekosistem merkezli iktidar ilişkilerini de açıklayıcı bir zemin olan "biyoiktidar" olduğu da iyice belirginlik kazanmaya başlamıştır. Bu durumda biyoiktidar temelinde kurumsallaşmaya çalışan ve faşizmin, çok daha kalıcı/yıkıcı olma ihtimali yüksek, yeni bir türü olarak nitelendirilebilecek bir "biyofaşizmln gerçekleşmesinin de imkân dahilinde olduğu görülebilecektir.
Gıdaya Tahakkümün BiyopolitiğiEmperyal devletlerin ve küresel şirketlerin bitmek tükenmek bilmeyen büyüme, genişleme ve "kâr maksimizasyonu" hırsları artık gezegenimizin "doğal sınırları'n aşıldığı bir döneme girmesine neden olmuştur.Kapitalist tüketim toplumunun yol açtığı küresel iklim değişiminin en fazla bu değişimde hiç payı olmayan yoksul ülke halklarını etkilemesi; suyun ticari bir mal olarak algılanmasına akarsuların artık özgür akmamaya, yerel/yerli sahiplerinden koparılmaya başlanması; tohumun patentlenmesiyle birlikte gıdanın ontolojik mülkiyetinin değiştirilmesi ve genetiği değiştirilmiş organizmaların kârlı bir pazar ("GDO pazarı") haline getirilmesi...Ve bu sürece karşı yürütülen iklim adaleti, su hakkı ve gıda egemenliği hareketleri...Bütün bu gelişmeler içinde bulunduğumuz çağın artık "ekolojik emperyalizm çağı" olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu çağı, önceki çağın siyaset ve sosyal bilimler yaklaşımlarıyla; önceki emperyalizm kuramlarıyla çözümlemek yeterli görünmemektedir. Çünkü günümüz kapitalist tüketim toplumuyla beliren "ultra metalaşma" sürecinde canlılık, canlılığın gerekli unsurları (gıda, su, ilaç, gen, iklim vs.) üzerinde, bütün unsurlarıyla eko-sistemi içine alarak genişleyen bir tahakküm sistemi kurulmaya başlamıştır.Ekolojik emperyalizm adıyla Türkiye'de yayınlanan ilk çalışma olan bu kitap, ekolojik emperyalizm çağını anlamamızı sağlayacak yeni bir kuramsal çerçeve sunmakta ve bu çerçeveden yola çıkarak en belirgin ekolojik emperyalizm sorunu olarak "gıdaya tahakküm" sürecini ele almaktadır.Elbette bütün bu tahakküm ilişkisinin politik yansımaları ve politik bir çerçevesi de olacaktır. Bu politik çerçevenin demokrasi ile pek uyumlu olmadığı, yaşamın üzerine kurulmaya çalışılan bir tahakküm olduğu için faşizme, totalitarizme, en azından otoritariz-me kapı araladığı da söylenebilir. Bu süreçte, siyasal sürecin yeni yöneliminin "siyasal iktidar"dan daha geniş bir alanı ifade eden, ekosistem merkezli iktidar ilişkilerini de açıklayıcı bir zemin olan "biyoiktidar" olduğu da iyice belirginlik kazanmaya başlamıştır. Bu durumda biyoiktidar temelinde kurumsallaşmaya çalışan ve faşizmin, çok daha kalıcı/yıkıcı olma ihtimali yüksek, yeni bir türü olarak nitelendirilebilecek bir "biyofaşizmln gerçekleşmesinin de imkân dahilinde olduğu görülebilecektir.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat