#smrgSAHAF Vatansız -

Stok Kodu:
1199066503
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
135 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2005
Çeviren:
Çev. Mayda Saris
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199066503
452436
Vatansız -
Vatansız - #smrgSAHAF
0.00
Yaşamın vücudunu terk etmekte olduğunu hissettiği anda yanındaydım. Acılarına rağmen, onu, yolları altınla döşeli, tüm dertlerin dermanının bulunduğu gökyüzüne almaya hazırlanan altın borazanlı melekleri görebiliyordu. Onu soymama, yıkayıp tıraş etmeme izin verdi. Tertemiz çarşaflar içinde tertemiz yatıyordu; bana öyle geldi ki, ruhunun doğruların ebedi istirahatgâhına yükselmekte olduğunu hissetmenin tadını çıkarır gibiydi.

Bir kadeh şarap istedi. Şarabı büyük bir hazla içerken, yüzünde acıların neden olduğu tüm kırışıklıklar yok olmuştu sanki. Elimi tuttu:

"Bu evde benim ağzımdan Türklere karşı nefret dolu tek bir söz duydun mu?" diye sordu; "Nefret asla iyilik doğurmaz, Hıristiyanlığa ait bir duygu da değildir. Her şeyi unut, Türkleri affet ki ben cennete gitmeyi hak ettiğime emin olayım."

Gözlerini yumdu.

Yaşayan ölülerin, bir büyükannenin bağışlayıcı suç ortaklığını hiçbir zaman tatmayacak olan çocukların kaderinin ne olacağını düşünmeleri mümkün müydü? Dünyamız, kederli anlarında teselli bulabilecekleri büyükanne ve büyükbaba kucağına sahip olanlarla, bizim gibi elinde bakıp avunacak bir tek resim bile olmayanlar arasında ikiye ayrılmıştı. O sırada "onlar" kurşun askerlerle, Noel Baba'nın getirdiği trenlerle, bebeklerle ve bilyelerle oynarken, bizler fabrika artığı tahtadan trenlerle kayıp ülkenin yollarını arıyorduk. Birbirimizden yalnızca bir sokak ötedeydik.

Nâzım can; çözüm üretmek lazım. Tanık olduklarımız, ne kadar yetersiz olduğumuzu gösteriyor. Bu doğru: Sadece dünyamızı yıkmakla kalmadılar, onu tekrar inşa etmeyi deneyeceğimiz bütün araçları da elimizden aldılar. Düş kırıklıklarıyla dolu yüzyılın sonunda felaketlerin en felaketi: Anımsamak, vicdanı rahatlatmaktan başka bir işe yaramaz. (Arka kapaktan)

Yaşamın vücudunu terk etmekte olduğunu hissettiği anda yanındaydım. Acılarına rağmen, onu, yolları altınla döşeli, tüm dertlerin dermanının bulunduğu gökyüzüne almaya hazırlanan altın borazanlı melekleri görebiliyordu. Onu soymama, yıkayıp tıraş etmeme izin verdi. Tertemiz çarşaflar içinde tertemiz yatıyordu; bana öyle geldi ki, ruhunun doğruların ebedi istirahatgâhına yükselmekte olduğunu hissetmenin tadını çıkarır gibiydi.

Bir kadeh şarap istedi. Şarabı büyük bir hazla içerken, yüzünde acıların neden olduğu tüm kırışıklıklar yok olmuştu sanki. Elimi tuttu:

"Bu evde benim ağzımdan Türklere karşı nefret dolu tek bir söz duydun mu?" diye sordu; "Nefret asla iyilik doğurmaz, Hıristiyanlığa ait bir duygu da değildir. Her şeyi unut, Türkleri affet ki ben cennete gitmeyi hak ettiğime emin olayım."

Gözlerini yumdu.

Yaşayan ölülerin, bir büyükannenin bağışlayıcı suç ortaklığını hiçbir zaman tatmayacak olan çocukların kaderinin ne olacağını düşünmeleri mümkün müydü? Dünyamız, kederli anlarında teselli bulabilecekleri büyükanne ve büyükbaba kucağına sahip olanlarla, bizim gibi elinde bakıp avunacak bir tek resim bile olmayanlar arasında ikiye ayrılmıştı. O sırada "onlar" kurşun askerlerle, Noel Baba'nın getirdiği trenlerle, bebeklerle ve bilyelerle oynarken, bizler fabrika artığı tahtadan trenlerle kayıp ülkenin yollarını arıyorduk. Birbirimizden yalnızca bir sokak ötedeydik.

Nâzım can; çözüm üretmek lazım. Tanık olduklarımız, ne kadar yetersiz olduğumuzu gösteriyor. Bu doğru: Sadece dünyamızı yıkmakla kalmadılar, onu tekrar inşa etmeyi deneyeceğimiz bütün araçları da elimizden aldılar. Düş kırıklıklarıyla dolu yüzyılın sonunda felaketlerin en felaketi: Anımsamak, vicdanı rahatlatmaktan başka bir işe yaramaz. (Arka kapaktan)

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat