#smrgKİTABEVİ Yönetsel, Mesleki ve Örgütsel Etik - 2012
Bir dağ başında değeri ölçülemeyecek miktarda orman ürününün sayımından, korunmasından ve ilgili yerlere yasal prosedür içinde sevkıyatından sorumluydu Muzaffer bey. Ailesini dağ başında elektriksiz, susuz ve okulsuz yaşatmamak için, tek başına katlandı yıllarca bu yoksunluğa. Zaman zaman yasa dışı beklentiler oldu kendisinden ama her zaman direndi bu isteklere, asla aşmadı yasal çizgileri ve şiddetle sinirlendi bunu isteyenlere. Gece uykularından kalkıp insanların işini gördü, bekletmedi, savsaklamadı, erinmedi. Görevi aslında bitmişken bir gece yarısı bir sevkıyatı tamamladı. Bu çok önemliydi mal sahibi için. Unutmadı bu iyiliği mal sahibi ve o zaman çok az bulunan bir "naylon gömlek" armağan etti Muzaffer beye. Ama Muzaffer bey almamak için çok direndi. Mal sahibi armağanını bıraktı ve gitti. Kasabaya ailesinin yanına gittiği sayılı günlerden birinde, bir düğün davetine katılmak üzere hazırlanırken, bu naylon gömleği giydi Muzaffer bey. Giydi ama içi hiç rahat değildi. Düşünceli bir şekilde bir sigara yaktı. Kibriti çakmasıyla, sıçrayan bir ateş parçasının gömleğine düşmesi bir oldu. Hemen çıkardı Muzaffer bey gömleği ve dudaklarından şu sözcükler döküldü "ne olursa olsun bunu kabul etmemeliydim, ben neye sahipsem hepsini hak ettim bugüne kadar'.
Çalışan bir kadındı Nazire hanım, pek çok anne gibi hafta sonu çocukları için bir şeyler hazırlıyordu. Hamur işi yapmaya karar verdi ve oturdu hamur teknesinin başına, elleri hamur, üstü başı un olmuştu oklavanın gitgellerinden. Tam işin ortasındayken kapı çaldı. Resmi bir araç gönderilmişti işyerinden. Büyük bir orman yangını vardı ve telsizin hemen açılması gerekiyordu. Erkek çalışanlar bulunamadığı için Nazire hanım aranmıştı. Hemen doğruldu, hamurlu elleri ile üstünü çırptı ve arabaya binerek işinin başına gitti. Gece yarısına kadar yangın bölgesindeki çalışanlar arasında iletişimin kurulmasını, yangın işçilerinin ihtiyaçlarının zamanında karşılanmasını sağladı; eşleri yangın bölgesinde olan hanımlara bilgi iletti, onları rahatlattı. Gece yarısı yorgun argın eve döndüğünde yarım bıraktığı hamur öylece duruyordu, ziyan olmuştu ama yetişmesi yıllar alan ormanların belki de önemli bir miktarı gelecek kuşaklara kalmıştı. -Doç. Dr. İnayet Pehlivan Kasım 1998, Ankara (Sunuştan)
Bir dağ başında değeri ölçülemeyecek miktarda orman ürününün sayımından, korunmasından ve ilgili yerlere yasal prosedür içinde sevkıyatından sorumluydu Muzaffer bey. Ailesini dağ başında elektriksiz, susuz ve okulsuz yaşatmamak için, tek başına katlandı yıllarca bu yoksunluğa. Zaman zaman yasa dışı beklentiler oldu kendisinden ama her zaman direndi bu isteklere, asla aşmadı yasal çizgileri ve şiddetle sinirlendi bunu isteyenlere. Gece uykularından kalkıp insanların işini gördü, bekletmedi, savsaklamadı, erinmedi. Görevi aslında bitmişken bir gece yarısı bir sevkıyatı tamamladı. Bu çok önemliydi mal sahibi için. Unutmadı bu iyiliği mal sahibi ve o zaman çok az bulunan bir "naylon gömlek" armağan etti Muzaffer beye. Ama Muzaffer bey almamak için çok direndi. Mal sahibi armağanını bıraktı ve gitti. Kasabaya ailesinin yanına gittiği sayılı günlerden birinde, bir düğün davetine katılmak üzere hazırlanırken, bu naylon gömleği giydi Muzaffer bey. Giydi ama içi hiç rahat değildi. Düşünceli bir şekilde bir sigara yaktı. Kibriti çakmasıyla, sıçrayan bir ateş parçasının gömleğine düşmesi bir oldu. Hemen çıkardı Muzaffer bey gömleği ve dudaklarından şu sözcükler döküldü "ne olursa olsun bunu kabul etmemeliydim, ben neye sahipsem hepsini hak ettim bugüne kadar'.
Çalışan bir kadındı Nazire hanım, pek çok anne gibi hafta sonu çocukları için bir şeyler hazırlıyordu. Hamur işi yapmaya karar verdi ve oturdu hamur teknesinin başına, elleri hamur, üstü başı un olmuştu oklavanın gitgellerinden. Tam işin ortasındayken kapı çaldı. Resmi bir araç gönderilmişti işyerinden. Büyük bir orman yangını vardı ve telsizin hemen açılması gerekiyordu. Erkek çalışanlar bulunamadığı için Nazire hanım aranmıştı. Hemen doğruldu, hamurlu elleri ile üstünü çırptı ve arabaya binerek işinin başına gitti. Gece yarısına kadar yangın bölgesindeki çalışanlar arasında iletişimin kurulmasını, yangın işçilerinin ihtiyaçlarının zamanında karşılanmasını sağladı; eşleri yangın bölgesinde olan hanımlara bilgi iletti, onları rahatlattı. Gece yarısı yorgun argın eve döndüğünde yarım bıraktığı hamur öylece duruyordu, ziyan olmuştu ama yetişmesi yıllar alan ormanların belki de önemli bir miktarı gelecek kuşaklara kalmıştı. -Doç. Dr. İnayet Pehlivan Kasım 1998, Ankara (Sunuştan)