#smrgKİTABEVİ Gecenin Örtüsünde Güneş Lekesi - 2025
Editör:
Saadet Özen
Kondisyon:
Yeni
Sunuş / Önsöz / Sonsöz / Giriş:
ISBN-10:
9786253695262
Hazırlayan:
Cilt:
Amerikan Cilt
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
136
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2025
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Enso
Dili:
Türkçe
Kategori:
175,00
Havale/EFT ile:
169,75
Siparişiniz 4&6 iş günü arasında kargoda
1199252180
639194
https://www.simurgkitabevi.com/gecenin-ortusunde-gunes-lekesi-2025
Gecenin Örtüsünde Güneş Lekesi - 2025 #smrgKİTABEVİ
175.00
“Yürümeye karar veriyorum, burası oldukça büyük bir şehir.”
Yaz ortasında bir kasabada erken uyanılmış ve bir türlü geçmeyen bir pazar gününden birkaç misli uzun İstanbul'un gecesi.
Bütün gün milyonlarca insan tarafından bu gecenin örtüsü dikiliyor. Güneşin doğduğu topraklardan gelen bir anlatıcı ise sokaklarda yürüyor, etrafına bakınıyor. Bu örtünün üzerindeki bir güneş lekesi gibi. Bu metnin
türünün roman olması, roman erbabı tarafından tuhaf karşılanabilir. Vakanüvis olmakla, dili dengede tutmakla, başlangıcı belirlemekle ve sonu tayin etmekle, ezcümle bazı kaidelerle meselesi olan bir metin bu. Dolasıyla “su gibi akmıyor”, daha ziyade ham petrol kıvamında seyrediyor.
Mehmet Mahsum Oral, Barbarlarla Beklerken'de bir barbarın yürüyüşünü kâğıda dökmüştü. Ev Düşkünü Bazı Rüzgârlar'da evi teşrih etmişti. Gecenin Örtüsünde Güneş Lekesi'nde ise şehre nüfuz ediyor, anlara ve soruların sığdığı boşluklara.
Bu büyük şehirde dolaşırken insanlar hakkında daha fazla düşünme imkânı buluyorum. Bunun tam olarak ne işe yarayacağı hakkında bir fikrim yok. Ancak dünyaya birkaç kez üst üste gelmiş gibi davranıyorlar. Ne kadar becerikli davrandıklarına şahit oldukça hayretim artıyor. Sanki çekirdeği ilk defa burada görmemişler de buraya gelirken yol boyunca onu avuç avuç çıtlatmış gibiler. Dünyaya varır varmaz bir duvarda asılı gördükleri önlüğü sanki daha önce bizzat kendileri asmış gibiler. Alıp giyiyorlar, bu bir önlük diyorlar, şurası da bir tezgâh, bu iyi, bu da kötü, gerçek şu, bak şu doğru bir insan, şu çok güzel, bir de şunun çirkinliğine bak, bileğimi kessem partimin rengi akar, bu sene şampiyonuz...
Yaz ortasında bir kasabada erken uyanılmış ve bir türlü geçmeyen bir pazar gününden birkaç misli uzun İstanbul'un gecesi.
Bütün gün milyonlarca insan tarafından bu gecenin örtüsü dikiliyor. Güneşin doğduğu topraklardan gelen bir anlatıcı ise sokaklarda yürüyor, etrafına bakınıyor. Bu örtünün üzerindeki bir güneş lekesi gibi. Bu metnin
türünün roman olması, roman erbabı tarafından tuhaf karşılanabilir. Vakanüvis olmakla, dili dengede tutmakla, başlangıcı belirlemekle ve sonu tayin etmekle, ezcümle bazı kaidelerle meselesi olan bir metin bu. Dolasıyla “su gibi akmıyor”, daha ziyade ham petrol kıvamında seyrediyor.
Mehmet Mahsum Oral, Barbarlarla Beklerken'de bir barbarın yürüyüşünü kâğıda dökmüştü. Ev Düşkünü Bazı Rüzgârlar'da evi teşrih etmişti. Gecenin Örtüsünde Güneş Lekesi'nde ise şehre nüfuz ediyor, anlara ve soruların sığdığı boşluklara.
Bu büyük şehirde dolaşırken insanlar hakkında daha fazla düşünme imkânı buluyorum. Bunun tam olarak ne işe yarayacağı hakkında bir fikrim yok. Ancak dünyaya birkaç kez üst üste gelmiş gibi davranıyorlar. Ne kadar becerikli davrandıklarına şahit oldukça hayretim artıyor. Sanki çekirdeği ilk defa burada görmemişler de buraya gelirken yol boyunca onu avuç avuç çıtlatmış gibiler. Dünyaya varır varmaz bir duvarda asılı gördükleri önlüğü sanki daha önce bizzat kendileri asmış gibiler. Alıp giyiyorlar, bu bir önlük diyorlar, şurası da bir tezgâh, bu iyi, bu da kötü, gerçek şu, bak şu doğru bir insan, şu çok güzel, bir de şunun çirkinliğine bak, bileğimi kessem partimin rengi akar, bu sene şampiyonuz...
“Yürümeye karar veriyorum, burası oldukça büyük bir şehir.”
Yaz ortasında bir kasabada erken uyanılmış ve bir türlü geçmeyen bir pazar gününden birkaç misli uzun İstanbul'un gecesi.
Bütün gün milyonlarca insan tarafından bu gecenin örtüsü dikiliyor. Güneşin doğduğu topraklardan gelen bir anlatıcı ise sokaklarda yürüyor, etrafına bakınıyor. Bu örtünün üzerindeki bir güneş lekesi gibi. Bu metnin
türünün roman olması, roman erbabı tarafından tuhaf karşılanabilir. Vakanüvis olmakla, dili dengede tutmakla, başlangıcı belirlemekle ve sonu tayin etmekle, ezcümle bazı kaidelerle meselesi olan bir metin bu. Dolasıyla “su gibi akmıyor”, daha ziyade ham petrol kıvamında seyrediyor.
Mehmet Mahsum Oral, Barbarlarla Beklerken'de bir barbarın yürüyüşünü kâğıda dökmüştü. Ev Düşkünü Bazı Rüzgârlar'da evi teşrih etmişti. Gecenin Örtüsünde Güneş Lekesi'nde ise şehre nüfuz ediyor, anlara ve soruların sığdığı boşluklara.
Bu büyük şehirde dolaşırken insanlar hakkında daha fazla düşünme imkânı buluyorum. Bunun tam olarak ne işe yarayacağı hakkında bir fikrim yok. Ancak dünyaya birkaç kez üst üste gelmiş gibi davranıyorlar. Ne kadar becerikli davrandıklarına şahit oldukça hayretim artıyor. Sanki çekirdeği ilk defa burada görmemişler de buraya gelirken yol boyunca onu avuç avuç çıtlatmış gibiler. Dünyaya varır varmaz bir duvarda asılı gördükleri önlüğü sanki daha önce bizzat kendileri asmış gibiler. Alıp giyiyorlar, bu bir önlük diyorlar, şurası da bir tezgâh, bu iyi, bu da kötü, gerçek şu, bak şu doğru bir insan, şu çok güzel, bir de şunun çirkinliğine bak, bileğimi kessem partimin rengi akar, bu sene şampiyonuz...
Yaz ortasında bir kasabada erken uyanılmış ve bir türlü geçmeyen bir pazar gününden birkaç misli uzun İstanbul'un gecesi.
Bütün gün milyonlarca insan tarafından bu gecenin örtüsü dikiliyor. Güneşin doğduğu topraklardan gelen bir anlatıcı ise sokaklarda yürüyor, etrafına bakınıyor. Bu örtünün üzerindeki bir güneş lekesi gibi. Bu metnin
türünün roman olması, roman erbabı tarafından tuhaf karşılanabilir. Vakanüvis olmakla, dili dengede tutmakla, başlangıcı belirlemekle ve sonu tayin etmekle, ezcümle bazı kaidelerle meselesi olan bir metin bu. Dolasıyla “su gibi akmıyor”, daha ziyade ham petrol kıvamında seyrediyor.
Mehmet Mahsum Oral, Barbarlarla Beklerken'de bir barbarın yürüyüşünü kâğıda dökmüştü. Ev Düşkünü Bazı Rüzgârlar'da evi teşrih etmişti. Gecenin Örtüsünde Güneş Lekesi'nde ise şehre nüfuz ediyor, anlara ve soruların sığdığı boşluklara.
Bu büyük şehirde dolaşırken insanlar hakkında daha fazla düşünme imkânı buluyorum. Bunun tam olarak ne işe yarayacağı hakkında bir fikrim yok. Ancak dünyaya birkaç kez üst üste gelmiş gibi davranıyorlar. Ne kadar becerikli davrandıklarına şahit oldukça hayretim artıyor. Sanki çekirdeği ilk defa burada görmemişler de buraya gelirken yol boyunca onu avuç avuç çıtlatmış gibiler. Dünyaya varır varmaz bir duvarda asılı gördükleri önlüğü sanki daha önce bizzat kendileri asmış gibiler. Alıp giyiyorlar, bu bir önlük diyorlar, şurası da bir tezgâh, bu iyi, bu da kötü, gerçek şu, bak şu doğru bir insan, şu çok güzel, bir de şunun çirkinliğine bak, bileğimi kessem partimin rengi akar, bu sene şampiyonuz...
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.