İşte böyle bir dönemde Yusuf Akçura, "Akçura Oğlu Yusuf" adlı otobiyografik yazısında da ifade ettiği gibi, Harbiye yıllarında kendisini bir sempatizan olarak Türkçülük akımının içinde bulur. Önce tarihî-kültürel bir Türkçülüğün temsilcisiyken, daha sonra siyasi Türkçülüğün bir neferi olur.
Yusuf Akçura'nın Hatıralarım'ı yaklaşık olarak 1880 ile 1910 yılları arasındaki dönemi ele almaktadır Bu yıllar arasında kendi ailesinin durumundan Kazan Türklerinin durumuna, İstanbul'dan taşraya, Kazan'da yaşadığı mahpusluktan Trablusgarp sürgününe, okul izlenimlerinden Paris gözlemlerine ve oradan da kendi içsel değişimine kadar birçok noktaya açıklık getirmektedir. "Ta Kendim", "Akçura Oğlu Yusuf" ve "Mevkufiyet Hatıraları" adlı üç bölümden oluşan Hatıralar'da, bir dönemin panoraması çizilmektedir.
Yusuf Akçura, sadece idarî ve akademik görevlerle -yetinmemiş, hayatının hemen hemen her döneminde bir aydın sorumluluğunu yüreğinde taşıyarak okuma ve yazma eylemini sürdürmekten de geri kalmamıştır.
İşte böyle bir dönemde Yusuf Akçura, "Akçura Oğlu Yusuf" adlı otobiyografik yazısında da ifade ettiği gibi, Harbiye yıllarında kendisini bir sempatizan olarak Türkçülük akımının içinde bulur. Önce tarihî-kültürel bir Türkçülüğün temsilcisiyken, daha sonra siyasi Türkçülüğün bir neferi olur.
Yusuf Akçura'nın Hatıralarım'ı yaklaşık olarak 1880 ile 1910 yılları arasındaki dönemi ele almaktadır Bu yıllar arasında kendi ailesinin durumundan Kazan Türklerinin durumuna, İstanbul'dan taşraya, Kazan'da yaşadığı mahpusluktan Trablusgarp sürgününe, okul izlenimlerinden Paris gözlemlerine ve oradan da kendi içsel değişimine kadar birçok noktaya açıklık getirmektedir. "Ta Kendim", "Akçura Oğlu Yusuf" ve "Mevkufiyet Hatıraları" adlı üç bölümden oluşan Hatıralar'da, bir dönemin panoraması çizilmektedir.
Yusuf Akçura, sadece idarî ve akademik görevlerle -yetinmemiş, hayatının hemen hemen her döneminde bir aydın sorumluluğunu yüreğinde taşıyarak okuma ve yazma eylemini sürdürmekten de geri kalmamıştır.