#smrgSAHAF Köçeoğlu Yalısı Bebek = Le Yali de Köçeoğlu à Bebek - 1977

Kondisyon:
Çok İyi
Basıldığı Matbaa:
Apa Ofset
Stok Kodu:
1199020259
Boyut:
24x34
Sayfa Sayısı:
113 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
1977
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
1. Hamur
Dili:
Türkçe - Fransızca
Kategori:
0,00
1199020259
406361
Köçeoğlu Yalısı Bebek = Le Yali de Köçeoğlu à Bebek -        1977
Köçeoğlu Yalısı Bebek = Le Yali de Köçeoğlu à Bebek - 1977 #smrgSAHAF
0.00
Mora başkaldırmasından ve Fenerli Rumların Osmanlı politika kadrosundan çıkıp gitmelerinden sonra güçlenen Ermeni ailelerinin içinde Köçeoğlu Ailesi'nin yeri çok büyüktür. Vaniköy sınırındaki Kaymak Mustafa Paşa Camii'nin yanında kireç ocakları ve kireç işleme yerleri var. Bunların hemen yanında da Köçeoğlu yalısı. Ama esas kayda değer mülkleri yamaçtaki büyük köşkleridir.

Bu aileden Köçeoğlu Agop sarayın kilercibaşısıdır. Sultan II. Mahmud döneminde de itibarlı bir yeri olan Agop, 1839'dan sonra Abdülmecid'in has adamı olacaktır. Aileyi kuran Kirkor Köçeoğlu, Ali Paşa'nın, Abdülmecid'in oğlu ve tahtın varisi Şehzade Murad'ın (Beşinci Murad) para işlerini yönetmektedir. Bu kişilerin borçlanması ve mali olarak daha da batması ile Köçeoğlu Ailesi'nin zenginleşip siyasi güç kazanması birbirine paralel olarak devam ediyor. Köçeoğlu Ailesi'ne Kirkor'dan sonra bankerlikten siyasete uzanan Agop gelecektir. Agop'un Abdülaziz ile olan ilişkilerinden dolayı; 37.000 altına Sultan Abdülaziz'e satıldığı anlaşılan Çengelköy sırtlarındaki köşk, pek çok rüşvet dedikodusuna sebep olacaktır.

Sultan Abdülaziz bu köşkü çok sevdiği yeğeni Burhanettin Efendi'ye vermiş, Burhanettin Efendi'nin 1872'de ölümü üzerine II. Abdülhamid, köşkü bir başka kardeşi olan Vahideddin Efendi'ye vermiştir. Önceleri Köçeoğlu Agop'un, Daha sonra Burhanettin Efendi'nin yaşadığı köşkte 19. yüzyıl sonuna kadar Vahideddin Efendi yaşayacaktır.

Vahideddin zamanında köşk büyütülmüş, hatta Rus Çarı'nın V. Mehmed'e (Mehmed Reşat) armağan olarak gönderdiği ahşap takma evin bir eşi köşkün bahçesine monte ettirilmiş. 20. yüzyılın başında köşkte yaşanan ilginç bir olay ise, V. Mehmed'in vefatı üzerine Talat ve Enver Paşaların bu köşke gelerek Vahideddin'i padişahlığa davet etmeleri olmuştur.

Vahideddin Kurtuluş Savaşı sonunda Türkiye'den ayrıldığı zaman köşk Hazine'ye kalmıştır. Bunun birlikte 20. yüzyıla geldiğimizde Köçeoğulları'nın sahildeki yalılarının yerinde de artık Tevfik Cenani Bey'in kurduğu alkol fabrikası yer almaktadır. Günümüze de bu fabrikanın yalnızca yıkıntıları gelebilmiştir. Bugün restoran ve otel olarak yenilenerek kullanıma kazandırılmıştır.

Orhan Erdenen'in, Boğaziçi Sahilhaneleri eserinde belirttiği üzere bundan sonraki kuleli yalı, artnouveau frontonlarıyla, klasik üslup karışımı eklektik tarzda bir yapı. Son restorasyonundan sonra kullanılan alüminyum doğramalar aslında bu karışık üslubun günümüzdeki devamı gibi.

Yapı, kaplamalarının bozulmasına rağmen sapa sağlamdı. Ne kereste çıktı buradan! Ne boyda kalaslar (4/80/1800), ne direkler (30/35), ne kavisli kirişler, eğri köşe dirsekleri, furuşlar! O zaman benim gibi sık sık yıkılışına gelen dostum rahmetli Jean Ostrorog yaldızlı odanın kurtulması için büyük çabalar sarfetti. Nitekim rahmetli Tahsin Öz'ün anlayış ve yardımı sayesinde bu odanın tavanı Topkapı Sarayına taşındı ve orada yeniden kuruldu. Bunun için Raht Dairesinin seçilmiş olmasını burada tenkit etmeyi pek yersiz bulurum, o esnada önemli olan olay, bu kadarının kurtulabilmiş olması idi. Bina yıkıldıktan bir kaç sene sonra Akademi yangını oldu (1948) ve bu sefer rölövelerin tümü ile Köçeoğlu çalışmaları da kül oldu. Bu ziyanın önemini o zaman anlayan oldu mu? Zannetmiyorum. Gazeteler daha ziyade Akademinin kitaplığından söz ettiler. Şimdi yalının hem kendisi, hem de rölövesi yok olmuştu. On sene evvel kâğıtlarımın arasında daha öğrenci olarak yapmış olduğum ilk çalışmanın esaslarını ve ölçü krokilerini buldum. Bunlara eski rölöve çalışmasından çekilmiş 2-3 fotoğraf katabildim. Zaten fotoğrafların bir kısım kopyaları mevcuttu. Bu verilerle rölöveyi yeniden yaratmak kabil miydi? Buna teşebbüs ettim ve bir senelik bir çalışma sonunda şimdi takdim ettiğim neticeyi elde edebildim. Bunun olmasında büromda çalışan arkadaşların arasında başlıca kıymetli sanatkâr Selçuk Bezmen'i yâd etmek ve böylece bu çalışmalar esnasında gösterdiği sabır, heves ve ilgiye ve bana verdiği cesarete teşekkür etmek isterim. Onun gayreti olmasa idi, belki bu işin sonunu alamazdım. Nihayet çalışma ve mizanpaj bitti. Bunun vakit kaybetmeden basılması gerekiyordu. Akademideki çeşitli teşebbüslerim tabii netice vermedi. Böylece baskı kendi hesabıma olmuştur. Bu yalıyı yeniden Türk milletine, kâğıt üstünde de olsa armağan edebilmiş olduğumdan, dolayı mutluyum. Bunun ne demek olduğunu bugün kamu daha iyi anlayacak durumdadır...

Mora başkaldırmasından ve Fenerli Rumların Osmanlı politika kadrosundan çıkıp gitmelerinden sonra güçlenen Ermeni ailelerinin içinde Köçeoğlu Ailesi'nin yeri çok büyüktür. Vaniköy sınırındaki Kaymak Mustafa Paşa Camii'nin yanında kireç ocakları ve kireç işleme yerleri var. Bunların hemen yanında da Köçeoğlu yalısı. Ama esas kayda değer mülkleri yamaçtaki büyük köşkleridir.

Bu aileden Köçeoğlu Agop sarayın kilercibaşısıdır. Sultan II. Mahmud döneminde de itibarlı bir yeri olan Agop, 1839'dan sonra Abdülmecid'in has adamı olacaktır. Aileyi kuran Kirkor Köçeoğlu, Ali Paşa'nın, Abdülmecid'in oğlu ve tahtın varisi Şehzade Murad'ın (Beşinci Murad) para işlerini yönetmektedir. Bu kişilerin borçlanması ve mali olarak daha da batması ile Köçeoğlu Ailesi'nin zenginleşip siyasi güç kazanması birbirine paralel olarak devam ediyor. Köçeoğlu Ailesi'ne Kirkor'dan sonra bankerlikten siyasete uzanan Agop gelecektir. Agop'un Abdülaziz ile olan ilişkilerinden dolayı; 37.000 altına Sultan Abdülaziz'e satıldığı anlaşılan Çengelköy sırtlarındaki köşk, pek çok rüşvet dedikodusuna sebep olacaktır.

Sultan Abdülaziz bu köşkü çok sevdiği yeğeni Burhanettin Efendi'ye vermiş, Burhanettin Efendi'nin 1872'de ölümü üzerine II. Abdülhamid, köşkü bir başka kardeşi olan Vahideddin Efendi'ye vermiştir. Önceleri Köçeoğlu Agop'un, Daha sonra Burhanettin Efendi'nin yaşadığı köşkte 19. yüzyıl sonuna kadar Vahideddin Efendi yaşayacaktır.

Vahideddin zamanında köşk büyütülmüş, hatta Rus Çarı'nın V. Mehmed'e (Mehmed Reşat) armağan olarak gönderdiği ahşap takma evin bir eşi köşkün bahçesine monte ettirilmiş. 20. yüzyılın başında köşkte yaşanan ilginç bir olay ise, V. Mehmed'in vefatı üzerine Talat ve Enver Paşaların bu köşke gelerek Vahideddin'i padişahlığa davet etmeleri olmuştur.

Vahideddin Kurtuluş Savaşı sonunda Türkiye'den ayrıldığı zaman köşk Hazine'ye kalmıştır. Bunun birlikte 20. yüzyıla geldiğimizde Köçeoğulları'nın sahildeki yalılarının yerinde de artık Tevfik Cenani Bey'in kurduğu alkol fabrikası yer almaktadır. Günümüze de bu fabrikanın yalnızca yıkıntıları gelebilmiştir. Bugün restoran ve otel olarak yenilenerek kullanıma kazandırılmıştır.

Orhan Erdenen'in, Boğaziçi Sahilhaneleri eserinde belirttiği üzere bundan sonraki kuleli yalı, artnouveau frontonlarıyla, klasik üslup karışımı eklektik tarzda bir yapı. Son restorasyonundan sonra kullanılan alüminyum doğramalar aslında bu karışık üslubun günümüzdeki devamı gibi.

Yapı, kaplamalarının bozulmasına rağmen sapa sağlamdı. Ne kereste çıktı buradan! Ne boyda kalaslar (4/80/1800), ne direkler (30/35), ne kavisli kirişler, eğri köşe dirsekleri, furuşlar! O zaman benim gibi sık sık yıkılışına gelen dostum rahmetli Jean Ostrorog yaldızlı odanın kurtulması için büyük çabalar sarfetti. Nitekim rahmetli Tahsin Öz'ün anlayış ve yardımı sayesinde bu odanın tavanı Topkapı Sarayına taşındı ve orada yeniden kuruldu. Bunun için Raht Dairesinin seçilmiş olmasını burada tenkit etmeyi pek yersiz bulurum, o esnada önemli olan olay, bu kadarının kurtulabilmiş olması idi. Bina yıkıldıktan bir kaç sene sonra Akademi yangını oldu (1948) ve bu sefer rölövelerin tümü ile Köçeoğlu çalışmaları da kül oldu. Bu ziyanın önemini o zaman anlayan oldu mu? Zannetmiyorum. Gazeteler daha ziyade Akademinin kitaplığından söz ettiler. Şimdi yalının hem kendisi, hem de rölövesi yok olmuştu. On sene evvel kâğıtlarımın arasında daha öğrenci olarak yapmış olduğum ilk çalışmanın esaslarını ve ölçü krokilerini buldum. Bunlara eski rölöve çalışmasından çekilmiş 2-3 fotoğraf katabildim. Zaten fotoğrafların bir kısım kopyaları mevcuttu. Bu verilerle rölöveyi yeniden yaratmak kabil miydi? Buna teşebbüs ettim ve bir senelik bir çalışma sonunda şimdi takdim ettiğim neticeyi elde edebildim. Bunun olmasında büromda çalışan arkadaşların arasında başlıca kıymetli sanatkâr Selçuk Bezmen'i yâd etmek ve böylece bu çalışmalar esnasında gösterdiği sabır, heves ve ilgiye ve bana verdiği cesarete teşekkür etmek isterim. Onun gayreti olmasa idi, belki bu işin sonunu alamazdım. Nihayet çalışma ve mizanpaj bitti. Bunun vakit kaybetmeden basılması gerekiyordu. Akademideki çeşitli teşebbüslerim tabii netice vermedi. Böylece baskı kendi hesabıma olmuştur. Bu yalıyı yeniden Türk milletine, kâğıt üstünde de olsa armağan edebilmiş olduğumdan, dolayı mutluyum. Bunun ne demek olduğunu bugün kamu daha iyi anlayacak durumdadır...

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat