#smrgKİTABEVİ Kum Saatinde Kumkapı - 2000

Kondisyon:
Yeni
Basıldığı Matbaa:
Mart
Dizi Adı:
Öykü
Stok Kodu:
1199009480
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
108 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2000
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199009480
395644
Kum Saatinde Kumkapı -        2000
Kum Saatinde Kumkapı - 2000 #smrgKİTABEVİ
0.00
Baci, İstanbul'un neresınde oturisız? "Kumkapı'da." Hazal'ın gözleri parladı. İstanbul'u hiç bilmezdi, fakat kocasından duyduğu semtin adını söylüyordu kadın. "Biz de, biz de!" dedi heyecanla. "Doğrusi, bız ilk gidiyığ İstanbul'a. Benim herif Fahriye'nin kocasıyla ortağli iş yapi. O dedığın yerde de ev tutmişlar. Ev gözelmiş. Hele neydi o iş yaptığlari yerın adi?" "Valla, bi paşa ismidi, Mahmut'ti neydi?" "Mahmutpaşa!" dedi kadın. Merakını yenemeyip, "Orada dükkanları mı var?" diye sordu. Hazal döndü, heyecan ve gurur yüklü cümlelerle anlatmaya koyuldu. "Valla aslına bağacağ olırsan iş büyükmiş. Yere sergi açilar, geyim meyim satilar. Şimdilığ laf aramızda baci, biraz gizli yapilar bu işi... Belediyeden habersız. Zabıtalar her gün bunlari kovalimiş, bunlar da sokağ sokağ gezıp, sonra gene ayni yere gelilermiş. Bu zabıtalardan biri, Fahriye'nin kocasi tarafgillerden birilerinin kirvesi olimiş. Demiş ki, belediye bıkarsa sızi kovalamaz artığ. Yeter ki sız inad edın. Benım herif de deyi ki belediye o paşa yerde bıze bir yer zimmetlesın, üç ayda bir bina dikerem İstanbul'un orta yerıne... Bızım çocuğlar da orada oğiyacağlar. Allahımdan umaram büyük adam olurlar..." (Arka Kapak)

''Ölmüşlerin canı için" akıl hastanesine sigara dağıtmaya gelen kadının akıl hastası kadınlarla yaşadığı maceraların anlatıldığı ''Kadınlar Koğuşu", ''İstasyon Üçlemesi", ''Deniz Mıgırdiç'in Gökyüzü Sarkis'in'' adlı öyküler neredeyse belgesele yakın diliyle özeller. Çelik'in daha önce çeşitli dergilerde yayımlanmış bu öyküleri, semte ruhunu veren Ermeni, Rum ve Kürtlerin dilleriyle kurulmuş. Bu birçok dilin karmaşasından oluşan öyküler bütününde, yaşlı kadınlar, huysuzluklar, çocuk korkuları, kıskançlıklar var. Ara sokakların uğultusu, neşe ve bir daha yerine konulamazlar var. (Jaklin Çelik Kumkapı'yı Anlatıyor, Gül Dirican, Milliyet, 19 Eylül 2000

) Köyünü terkedişiyle başlayan bu maceranın ilk durağı hem ucuz, hem de yakınlarında olduğu için tren istasyonudur. Çoluk çocuk doluştukları trenin kompartımanında başlarlar umut yolculuğuna. Bu Fahriye ile Hazal'ın hikayesidir. Biri dört, diğeri 3 çocuklu eşlerinin yanına İstanbul'a giderken trende yaşadıkları olaylar anlatılıyor. Çoğunun kafasında daha iyi hayat, kendilerinden geçmiş olsa da çocukları için daha iyi bir gelecek. "Diyarbakır İstanbul Hattı"nda bu maceranın ilk ayağı anlatılıyor.

Büyük şehre gelmiş olmanın köy yaşantılarına nazaran pek fazla bir değişiklik yaratmadığını, aksine daha bir zorlaştığını çarpıcı ama yalın tasvirlerle anlatıldığı öykülerden biri "Sirkeci-Halkalı Hattı". Geldikleri İstanbul'da geçim sıkıntısına düşen ailelerine yardımcı olmak için simit ve midye satan iki kadeşin hikayesi.

Türkiye'de 15-20 yıldır yaşanan, son yıllarda giderek hızlanan ve sosyal bir patlamaya dönüşen göçün son noktası, yani göçedilen yerde yaşananlar "Kum Saatinde Kumkapı". (Kum Saatinde Kumkapı, Bülend Hilmi, Katılım, Eylül 2000)

Jaklin Çelik'in öyküleri, küçük ilmiklerle birbirlerine bağlanıyor. Öykü kahramanlarını, bir cümle, bir davranışla bir başka öyküden tanımış olduğunuzu anımsıyorsunuz. İstanbul-Diyarbakır Hattı öyküsünün yaramaz erkek çocuklarından biridir kuşkusuz, Sirkeci-Halkalı Hattı'ndaki midye dolmacı delikanlı. Hem Kumkapı'da oturur. Hem de Diyarbakır trenindeki Musto gibi ağzı bozuktur. Değişik bir lehçeyle söver. Ya midye dolması yapmasını nereden öğrenmiştir anası? Midye dolması izleğinde bulması çok zor değil: Mıgırdiç Usta'nın karısı Vartuhi'den kuşkusuz. (Kum Saatinde Kumkapı, Sennur Sezer, Varlık Dergisi, Kasım 2000)

Baci, İstanbul'un neresınde oturisız? "Kumkapı'da." Hazal'ın gözleri parladı. İstanbul'u hiç bilmezdi, fakat kocasından duyduğu semtin adını söylüyordu kadın. "Biz de, biz de!" dedi heyecanla. "Doğrusi, bız ilk gidiyığ İstanbul'a. Benim herif Fahriye'nin kocasıyla ortağli iş yapi. O dedığın yerde de ev tutmişlar. Ev gözelmiş. Hele neydi o iş yaptığlari yerın adi?" "Valla, bi paşa ismidi, Mahmut'ti neydi?" "Mahmutpaşa!" dedi kadın. Merakını yenemeyip, "Orada dükkanları mı var?" diye sordu. Hazal döndü, heyecan ve gurur yüklü cümlelerle anlatmaya koyuldu. "Valla aslına bağacağ olırsan iş büyükmiş. Yere sergi açilar, geyim meyim satilar. Şimdilığ laf aramızda baci, biraz gizli yapilar bu işi... Belediyeden habersız. Zabıtalar her gün bunlari kovalimiş, bunlar da sokağ sokağ gezıp, sonra gene ayni yere gelilermiş. Bu zabıtalardan biri, Fahriye'nin kocasi tarafgillerden birilerinin kirvesi olimiş. Demiş ki, belediye bıkarsa sızi kovalamaz artığ. Yeter ki sız inad edın. Benım herif de deyi ki belediye o paşa yerde bıze bir yer zimmetlesın, üç ayda bir bina dikerem İstanbul'un orta yerıne... Bızım çocuğlar da orada oğiyacağlar. Allahımdan umaram büyük adam olurlar..." (Arka Kapak)

''Ölmüşlerin canı için" akıl hastanesine sigara dağıtmaya gelen kadının akıl hastası kadınlarla yaşadığı maceraların anlatıldığı ''Kadınlar Koğuşu", ''İstasyon Üçlemesi", ''Deniz Mıgırdiç'in Gökyüzü Sarkis'in'' adlı öyküler neredeyse belgesele yakın diliyle özeller. Çelik'in daha önce çeşitli dergilerde yayımlanmış bu öyküleri, semte ruhunu veren Ermeni, Rum ve Kürtlerin dilleriyle kurulmuş. Bu birçok dilin karmaşasından oluşan öyküler bütününde, yaşlı kadınlar, huysuzluklar, çocuk korkuları, kıskançlıklar var. Ara sokakların uğultusu, neşe ve bir daha yerine konulamazlar var. (Jaklin Çelik Kumkapı'yı Anlatıyor, Gül Dirican, Milliyet, 19 Eylül 2000

) Köyünü terkedişiyle başlayan bu maceranın ilk durağı hem ucuz, hem de yakınlarında olduğu için tren istasyonudur. Çoluk çocuk doluştukları trenin kompartımanında başlarlar umut yolculuğuna. Bu Fahriye ile Hazal'ın hikayesidir. Biri dört, diğeri 3 çocuklu eşlerinin yanına İstanbul'a giderken trende yaşadıkları olaylar anlatılıyor. Çoğunun kafasında daha iyi hayat, kendilerinden geçmiş olsa da çocukları için daha iyi bir gelecek. "Diyarbakır İstanbul Hattı"nda bu maceranın ilk ayağı anlatılıyor.

Büyük şehre gelmiş olmanın köy yaşantılarına nazaran pek fazla bir değişiklik yaratmadığını, aksine daha bir zorlaştığını çarpıcı ama yalın tasvirlerle anlatıldığı öykülerden biri "Sirkeci-Halkalı Hattı". Geldikleri İstanbul'da geçim sıkıntısına düşen ailelerine yardımcı olmak için simit ve midye satan iki kadeşin hikayesi.

Türkiye'de 15-20 yıldır yaşanan, son yıllarda giderek hızlanan ve sosyal bir patlamaya dönüşen göçün son noktası, yani göçedilen yerde yaşananlar "Kum Saatinde Kumkapı". (Kum Saatinde Kumkapı, Bülend Hilmi, Katılım, Eylül 2000)

Jaklin Çelik'in öyküleri, küçük ilmiklerle birbirlerine bağlanıyor. Öykü kahramanlarını, bir cümle, bir davranışla bir başka öyküden tanımış olduğunuzu anımsıyorsunuz. İstanbul-Diyarbakır Hattı öyküsünün yaramaz erkek çocuklarından biridir kuşkusuz, Sirkeci-Halkalı Hattı'ndaki midye dolmacı delikanlı. Hem Kumkapı'da oturur. Hem de Diyarbakır trenindeki Musto gibi ağzı bozuktur. Değişik bir lehçeyle söver. Ya midye dolması yapmasını nereden öğrenmiştir anası? Midye dolması izleğinde bulması çok zor değil: Mıgırdiç Usta'nın karısı Vartuhi'den kuşkusuz. (Kum Saatinde Kumkapı, Sennur Sezer, Varlık Dergisi, Kasım 2000)

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat