#smrgSAHAF Oma -

Stok Kodu:
1199143517
Boyut:
14x22
Sayfa Sayısı:
464 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
10
Basım Tarihi:
2000
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199143517
529687
Oma -
Oma - #smrgSAHAF
0.00
Oma...Engin Noyan'ın - annesi Selma Türkis Noyan'ın katkılarıyla- hazırlayıp yayımladığı ilk kitabın adı..

Bir Protestan Alman ailesi: Heinrich-Anna Mestermann ve onların biricik kızları Adele Wilhelmine (1908-1960)...

Almanya'da tanışıp arkadaş olduğu bir Türk gencinin, Tevfik Halit Erman'ın evlilik teklifini kabul eder ve memleketini, ailesini, dostlarını bırakıp uzun ve fakat heyecanlı bir yolculuğun ardından Türkiye'ye gelir... 6 Temmuz 1928 tarihinde Erenköy-Kozyatağı'nda Veznedarbaşı Mehmed Halid Bey Konağı'nda evlenen Tevfik-Adele çifti en nihayet muradlarına ererler... 1929'da aileye şirin bir misafir gelir: Selma Türkis...

Yıllar acı ya da tatlı ama çabuk geçer, Selma Türkis büyüyüp genç bir kız olur... 1951 yılının sonlarına doğru, bir Pazar günü Erdoğan Noyan adlı genç hekim, Tevfik-Adele çiftinin evlerine gelip kendilerinden kızlarıyla evlenmek üzere izinlerini ister. İzin verilir ve Selma Türkis, 6 Haziran 1952'de "Noyan" soyadını alır.

14 Kasım 1953'de ise ileride birbirinden farklı kapılar açıp köprüler kurmak aşkıyla Münib Engin Noyan dünyaya merhaba der.

"Oma..."

Kitap, esasen Adele Erman'ın 1928'ten itibaren İstanbul'da tuttuğu notlardan oluşan bir günlük... bir hâtırat... bir miras... hepsinden önemlisi -bazen güldüren, bazen hüzünlendiren- bir demet yasemen...

Engin Noyan, anneannesinin (oma'sının) kendisine miras olarak bıraktığı bu hazineyi güzel bir Türkçe ile dilimize kazandırmış, anlaşılmasını kolaylaştıran, okunmasını daha da zevkli hâle getiren çeşitli mektuplarla, birbirinden ilginç resimlerle süslemiş ve sadece kendisi için değil, bütün torunlar -evet bütün torunlar!- için geçerli addedilebilecek bir giriş yazısıyla bu küçük ve fakat tatlı hâtırata âdeta can vermiş... (Her hammâ'nın hayatı, torunları tarafından yazılmayı hak edecek derecede zenginlikler içeriyor değil midir?)

1928'de bir İstanbul konağına gelin gelen bir Alman kızının sevinçlerini, korkularını, şaşkınlıklarını, ümitlerini, tedirginliklerini, acemiliklerini -sanki yeniden yaşanıyormuşçasına- yansıtabilmeyi başaran sade, sade olduğu kadar da asil ve masum ifadelerle örülü ilginç bir metin "Oma...".

Üstelik öğretici tarafları, etkileyiciliğini daha da artırıyor... Sözgelimi Hans Wolf, -içinde sakladığı sevgisini Adele'ye açmasını önerdiği 9 Kasım 1925 tarihli mektubunda -arkadaşı Tevfik'e şöyle diyor: "Aslında insanlar başkalarının acılarına saygı duymazlar. Bu yüzden acını belli etmemeye çalışmalı, kendine hâkim olmak için dişlerini sıkmalısın."

Adele Erman'ı mektuplarıyla yalnız bırakmayan ve her defasında ona -haklı olarak- ülkesini, insanlarını ve kimliğini unutmaması gerektiğini hatırlatan Irmgard'ın şu tavsiyesi çok şaşırtıcı: "Unutma, tevazu güzeldir ama başarı ve güç onsuz daha çabuk elde edilir."

Adele, belki dinini ve milliyetini unutmuyor ama, İstanbul'un (onun için fevkalâde yabancı olan bir dünyanın) örf ve âdetlerine karşı ciddi bir direnç de göstermiyor... Bir terkib, bir telif, bir sentez onun ruh macerası... Öyle ki en nihayet Alman geist'ı, İstanbul'un kâb-ı esrarında yeni bir şekil alıyor... Bu esrarlı dünyanın cazibesi bu ruhu yok etmiyor, öldürmüyor; bilâkis onu zenginleştiriyor, geliştiriyor, derinleştiriyor... Nihayet Adele, başarısını kibirle değil, bilâkis tevazu, sevgi, saygı yoluyla elde ediyor. VE torununa hâtıratını şu ifadelerle miras bırakıyor: "Farklı ülkeler, farklı gelenekler-Engin için..."

"Engin" ise mahremiyetini okurlarıyla paylaşarak şöyle demeye çalışmış: "O halde hepimiz için..."

Oma...Engin Noyan'ın - annesi Selma Türkis Noyan'ın katkılarıyla- hazırlayıp yayımladığı ilk kitabın adı..

Bir Protestan Alman ailesi: Heinrich-Anna Mestermann ve onların biricik kızları Adele Wilhelmine (1908-1960)...

Almanya'da tanışıp arkadaş olduğu bir Türk gencinin, Tevfik Halit Erman'ın evlilik teklifini kabul eder ve memleketini, ailesini, dostlarını bırakıp uzun ve fakat heyecanlı bir yolculuğun ardından Türkiye'ye gelir... 6 Temmuz 1928 tarihinde Erenköy-Kozyatağı'nda Veznedarbaşı Mehmed Halid Bey Konağı'nda evlenen Tevfik-Adele çifti en nihayet muradlarına ererler... 1929'da aileye şirin bir misafir gelir: Selma Türkis...

Yıllar acı ya da tatlı ama çabuk geçer, Selma Türkis büyüyüp genç bir kız olur... 1951 yılının sonlarına doğru, bir Pazar günü Erdoğan Noyan adlı genç hekim, Tevfik-Adele çiftinin evlerine gelip kendilerinden kızlarıyla evlenmek üzere izinlerini ister. İzin verilir ve Selma Türkis, 6 Haziran 1952'de "Noyan" soyadını alır.

14 Kasım 1953'de ise ileride birbirinden farklı kapılar açıp köprüler kurmak aşkıyla Münib Engin Noyan dünyaya merhaba der.

"Oma..."

Kitap, esasen Adele Erman'ın 1928'ten itibaren İstanbul'da tuttuğu notlardan oluşan bir günlük... bir hâtırat... bir miras... hepsinden önemlisi -bazen güldüren, bazen hüzünlendiren- bir demet yasemen...

Engin Noyan, anneannesinin (oma'sının) kendisine miras olarak bıraktığı bu hazineyi güzel bir Türkçe ile dilimize kazandırmış, anlaşılmasını kolaylaştıran, okunmasını daha da zevkli hâle getiren çeşitli mektuplarla, birbirinden ilginç resimlerle süslemiş ve sadece kendisi için değil, bütün torunlar -evet bütün torunlar!- için geçerli addedilebilecek bir giriş yazısıyla bu küçük ve fakat tatlı hâtırata âdeta can vermiş... (Her hammâ'nın hayatı, torunları tarafından yazılmayı hak edecek derecede zenginlikler içeriyor değil midir?)

1928'de bir İstanbul konağına gelin gelen bir Alman kızının sevinçlerini, korkularını, şaşkınlıklarını, ümitlerini, tedirginliklerini, acemiliklerini -sanki yeniden yaşanıyormuşçasına- yansıtabilmeyi başaran sade, sade olduğu kadar da asil ve masum ifadelerle örülü ilginç bir metin "Oma...".

Üstelik öğretici tarafları, etkileyiciliğini daha da artırıyor... Sözgelimi Hans Wolf, -içinde sakladığı sevgisini Adele'ye açmasını önerdiği 9 Kasım 1925 tarihli mektubunda -arkadaşı Tevfik'e şöyle diyor: "Aslında insanlar başkalarının acılarına saygı duymazlar. Bu yüzden acını belli etmemeye çalışmalı, kendine hâkim olmak için dişlerini sıkmalısın."

Adele Erman'ı mektuplarıyla yalnız bırakmayan ve her defasında ona -haklı olarak- ülkesini, insanlarını ve kimliğini unutmaması gerektiğini hatırlatan Irmgard'ın şu tavsiyesi çok şaşırtıcı: "Unutma, tevazu güzeldir ama başarı ve güç onsuz daha çabuk elde edilir."

Adele, belki dinini ve milliyetini unutmuyor ama, İstanbul'un (onun için fevkalâde yabancı olan bir dünyanın) örf ve âdetlerine karşı ciddi bir direnç de göstermiyor... Bir terkib, bir telif, bir sentez onun ruh macerası... Öyle ki en nihayet Alman geist'ı, İstanbul'un kâb-ı esrarında yeni bir şekil alıyor... Bu esrarlı dünyanın cazibesi bu ruhu yok etmiyor, öldürmüyor; bilâkis onu zenginleştiriyor, geliştiriyor, derinleştiriyor... Nihayet Adele, başarısını kibirle değil, bilâkis tevazu, sevgi, saygı yoluyla elde ediyor. VE torununa hâtıratını şu ifadelerle miras bırakıyor: "Farklı ülkeler, farklı gelenekler-Engin için..."

"Engin" ise mahremiyetini okurlarıyla paylaşarak şöyle demeye çalışmış: "O halde hepimiz için..."

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat