Varlık - Aylık Edebiyat ve Kültür Dergisi, Dosya: Çevirinin Sınırları ve Çevirmenin Sorumlulukları - Haziran 2006, Sayı: 1185, Yıl: 73

Stok Kodu:
1199152589
Boyut:
19x27
Sayfa Sayısı:
88 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2006
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
0,00
1199152589
538746
Varlık - Aylık Edebiyat ve Kültür Dergisi, Dosya: Çevirinin Sınırları ve Çevirmenin Sorumlulukları - Haziran 2006, Sayı: 1185, Yıl: 73
Varlık - Aylık Edebiyat ve Kültür Dergisi, Dosya: Çevirinin Sınırları ve Çevirmenin Sorumlulukları - Haziran 2006, Sayı: 1185, Yıl: 73
0.00
Çizgi-yorum/ Semih Poroy Sayfa:2

“Şair Kadar Çevirmen Var” – Sabri Gürses Sayfa:3

Türkiye'de son birkaç yıl içinde çeviri olgusu, günlük hayatın birçok alanında belirginlik kazandı. Avrupa Birliği'yle görüşmelerin resmi çevirilerinden yakın çevremizdeki savaşlarda çevirmenlerin oynadığı rollere dek birçok alanda, çok farklı çeviri süreçleri söz konusu oldu. Çevirinin, kültür hayatımızdaki önemi iyice ortaya çıktı. Bu durum daha da belirginleşecek kuşkusuz; çünkü gün geçtikçe kalabalık ve karmaşık hale gelen modern şehir hayatı, ülkeler arası göçler, küresel ticaretin değişken akımları hem insanların dilsel alışkanlıklarını kökten değiştiriyor, çokdilliliği ortaya çıkarıyor, hem de çeviriye olan günlük ihtiyacı artırıyor. Çevirinin Sınırları ve Çevirmenin Sorumlulukları – Dilek Dizdar Sayfa:5

Çevirinin, farkında olsak da olmasak da yaşamımızın her alanında yer aldığı, düşünce yapılarımızı biçimlendirdiği, kimi zaman güç aracı olarak kullanıldığı bir çağda yaşıyoruz. Çağımız, kültürler ve diller arası iletişimin vazgeçilmez olduğu bir çağ ise, çevirinin de vazgeçilmez olduğu bir çağdır. Öyleyse çevirinin doğası, etkileri, sorunları üzerinde düşünmek de çevirinin kendisi kadar kaçınılmaz oluyor. Çağdaş çeviri kuramının görevi, Hans J. Vermeer'in “çeviri yaptığımız dünya” kitabının başlığında özetleniyor: Çeviriyi ortamı içinde düşünmek. Çeviribilime İhtiyaç Duyanların Çevirmenler Olması Gerek – Turgay Kurultay Sayfa:7

Çeviribilime ihtiyaç duyanların tam da çevirmenler olması gerek. Neden mi? Yaptıkları işi daha iyi anlamaları için, çevirmen sorumluluğuyla verdikleri bir kararın örneğin bir dilci tarafından sadece dil ölçütleriyle dar bakışlı, yüzeysel eleştiriye maruz kalmaması, bilginin derlenmesi, paylaşılması ve yapılan işlerin kalitesinin yükselmesi, bilginin şeffaflaşması, kendinden menkûllüğün geçer akçe olmaması için... Çevirmen Makine mi? – Ülker İnce Sayfa:9

Çeviriyle ilgili tartışmalarımızı genellikle “çeviri” sözcüğüyle oluşturulmuş bir başlık altında yapıyoruz: “Çeviri sorunları”, “çeviri yaklaşımları”, “şiir çevirisi”, “çeviri bilmem nesi”, vb. Bu kadar bol kullandığımız bu “çeviri” sözcüğüyle çevirmeni yok etmiyor muyuz? Çevirmeni perde gerisine itmiyor muyuz? Çevirmenin adsızlığından yakınıyoruz ama biz de onu gölgede tutmaktan geri kalmıyoruz. Çevirmenin görünmezlik yazgısını dolaylı olarak bizler de onaylamış oluyoruz. Aşk Dört Harfli Bir Sözcüktür! – Alev Bulut Sayfa:11

Çevirmenlerin düşünerek karar alıp kararlarının arkasında durdukları, nasıl karar aldıklarını anlatabildikleri, çeviriden geçinebildikleri bir kültür ve yazın ortamında çevirmen asla yaptığı işin “ikincil” görünen doğası nedeniyle “kolay” hedef olmaz. Kararlar, karar alma sürecini ve gerekçeleri dikkate alan bir eleştiriye her zaman açıktır. Çevirmen Bütün Vücuduyla Çevirir – Şebnem Bahadır Sayfa:13

Çeviri, kültürlerarası iletişimin bir parçası, hatta kültürlerarası etkileşimin ta kendisi. Bu görüşümün temelinde, kültürlerarası iletişim araştırmalarında sömürgecilik ve yapısalcılık sonrası, daha geniş bir çerçeveden hareketle de yapısökümcü yaklaşımlar doğrultusunda yapılan çalışmalar yatıyor. Çeviribilimcilere gelince, en başta hem etnolog ve sosyolog hem konferans çevirmeni olan Göhring var, beni bu yola sevketmiştir. Avrupa Merkezcilikten Uzak Çeviri – Özlem Berk Sayfa:16

Türkiye'de çeviri etkinliğini Batılılaşma hareketiyle ilişkilendirmenin genel olarak kabul gördüğünü söyleyebiliriz. Ancak bundan, Türkiye'de çeviri etkinliğinin Batılılaşmayla birlikte başladığı gibi bir sonuç da çıkarılmamalıdır. Ülkemiz çok zengin bir çeviri geleneğine sahiptir. 19. yüzyılın ortalarından başlayarak, Batı'dan yapılan yazın çevirilerinin Türk kültürünün biçimlenmesinde önemli bir yere sahip olduğu doğrudur. “Farklı” Dünya Görüşleri, “Farklı” Çeviriler… Ve Kuran Çevirileri – Ayşe Banu Karadağ Sayfa:19

Farklı dünya görüşleri çerçevesinde kaynak metinlerin “farklı” şekillerde yorumlandığı ve çevrildiği söylenebilir. Geleneksel görüş çerçevesinde, çeviriyi salt dilsel aktarım olarak görme eğiliminin temelinde yatan kaynak metne bire bir sadakat anlayışı elbette ki bu tür bir “farklılığı” yok sayar. Bu “farklılığı” yok saymak, aslında çevirmeni de yok saymak anlamına gelir; ne var ki çevirmenin yok sayılması çeviri tarihi açısından pek şaşırtıcı bir durum değildir. Uzmanlık Çevirisi – F. Sâkine Eruz Sayfa:24

Uzmanlık alanlarında yapılan çeviriler kastedildiğinde “teknik çeviri “ kavramı da kullanılabiliyor. Oysa uzmanlık alanı hukuk, iktisat, tıp ve teknik gibi yine kendi arasında alt alanlara bölünüyor. Tam da bu nedenle “uzmanlık çevirisi” kavramını “teknik çeviri” kavramına yeğlemek doğru olur. Çeviri Eğitimi – Ayşe Nihal Akbulut Sayfa:27

Genel olarak “üniversitede eğitim nedir” sorusunun yanıtı, öğrenciye bilgiye ulaşma yollarını göstermek, edindiği bilgiyi işlevselleştirmesini öğretmek, neyi neden yaptığı konusunda onu bilinçlendirmek, verdiği kararların arkasında durabileceği güveni kazanmasını sağlamak olarak özetlenebilir. Eğitim öğrenciyi içinde bulunduğu uygulama durumundan, zamansal ve uzamsal olarak bir adım beriye ve yukarıya alarak bütüncül bakmasını sağlamaktır. Somay Onurkan'a Gazel (Şiir) – Ahmet Necdet Sayfa:29

Kültür ve Düşünce Metinleri Çevirmenliği – Elif Daldeniz Sayfa:30

Çeviri ve felsefe dendiğinde akla iki şey gelebilir: Felsefe çevirisi ve çeviri felsefesi. Aslında birbirinden çok bağımsız gibi görünen bu iki alan çok yakından ilintilidir. Çünkü çeviri hakkında düşünmek doğrudan dil ve dil politikası, kültür ve kültür politikası, yorum, kimlik, söylem vb. hakkında düşünmektir. Kişinin bu konulara ilişkin yaklaşımı ise çeviri anlayışını ele verir. “Yerelleştirme”nin Tanımı – Işın Bengi Öner Sayfa:33

1960'lı yıllardan 2000'li yıllara çeviri alanında sürdürdüğüm bir yolculuğun yönlendirmesiyle, biraz sezgisel, biraz görgül olarak yerelleştirmenin hem çeviribilime çok şey katmakta, hem de çeviribilimden çok yönlü yararlanmakta olduğunu görüyorum. Ya da en azından böyle bir gizilgücün farkındayım. Yerelleştirmenin, çeviribilim ve çeviriyle ilişkisini bir üst-alt ilişkisi olarak görmek yerine dallararasılığı gerektiren bir ilişki olarak görmek sağlıklı olur. Erdal Öz'ü Tanımak – Adnan Özyalçıner Sayfa:36

Erdal Öz'ü 1950'li yılların ortalarında tanıdım. Kara, kısa saçlı, kalın dudaklı, suratı somurtuk denebilecek bir ciddilikteydi. Yalnız bakışlarında çocuksu bir şey vardı. Tuhaftır ama suratının ciddi görünümüne güleçlik kazandırıyordu bu muzip bakışlar. Boyu bosuyla yakışıklı esmer delikanlıya bu durumu ayrı bir çekicilik veriyordu. Bu yüzden olmalı Erdal, yaşamı boyunca kadınlarda bir sevecenlik, ona anaç olarak yaklaşma duygusu uyandırdı. Erdal Öz, her zaman, bu çocuksuluğunu korudu. Kadınlarla arası hep iyi oldu. Şimdi Özlemle, Sürekli “Kanayan”… – Feridun Andaç Sayfa:39

Ölümü hiç yakın tutmamak... Onu her gördüğümde, geçirdiği badireler sonrasında hayata gülümseyerek bakmasına sevinirdim, içim ısınırdı. Buluştuğumuz o ânın sıcaklığıyla yol almanın taşıyıcı duygularını besleyen biriydi çünkü o. Sevdiğini seven, sevmediğinden de uzak duran halinin öğreticiliğini görmüştüm onda. Çünkü konuşunca, bunca yılın tanıklığının ağırlığını hissederdiniz sözlerinde. Erdal Öz, benim gözümde her zaman bir yazardı, öyle de kaldı. Park Günlükleri II (Şiir) – Arife Kalender Sayfa:41

Gramafon Avrat'lı Renkler (Öykü) – Müge İplikçi Sayfa:42

Büyük bir salondaydık. Açılmakta olan bir kâğıdın parçasıydık kenarlarından. Buruşuk kâğıdın çıkardığı sesin öfkemizi dağladığı bir andaydık. Kırışık kırışığı açandı. Kirpi “üç yıl öncesi gibi hissetmiyorum,” diyendi Sevim'e, “seni sevmiyorum,” Sevim'in gözyaşlarına karışan bir tonu vardı sesinin: “Tamam öyleyse,” diyecekti Sevim. Kırışık kırışığa açılandı. Muhallebiciye aç bir kadın dadanmıştı, sürekli yalvarıyordu “Allah rızası için bir tas çorba,” diye. Kadına “yeter artık,” diye bağırıyordu kasadaki. Atlas (Şiir) – Çiğdem Sezer Sayfa:44

“Baharla Gelen”de Anlatıcının Benlik Kurgusu – Beyhan Uygun-Aytemiz / Sayfa 45

Baharla Gelen, simgelerle yüklü çok katmanlı çetrefil anlatısı ve çözümlenmeyi bekleyen insan ilişkileri yumağıyla, etkin katılımlı bir okumayı davet eder niteliktedir; aynı özelliklerin yoğun bir emek yatırımına gönüllü olmayan okuru ittiği de rahatlıkla ileri sürülebilir. Birinci şahıs anlatıcının çağrışımlar aracılığıyla romanın şimdiki zamanı içine yığdığı geçmiş deneyimlerinin aktarımıyla zenginleşen anlatı, kendini psikanaliz divanına bırakmış bir anlatıcı-hastanın okur-doktorunu aradığı/reddettiği bir metin olarak çıkar karşımıza. “Baharla Gelen”de Anlatıcının Benlik Kurgusu – Beyhan Uygun-Aytemiz Sayfa:45

Baharla Gelen, simgelerle yüklü çok katmanlı çetrefil anlatısı ve çözümlenmeyi bekleyen insan ilişkileri yumağıyla, etkin katılımlı bir okumayı davet eder niteliktedir; aynı özelliklerin yoğun bir emek yatırımına gönüllü olmayan okuru ittiği de rahatlıkla ileri sürülebilir. Birinci şahıs anlatıcının çağrışımlar aracılığıyla romanın şimdiki zamanı içine yığdığı geçmiş deneyimlerinin aktarımıyla zenginleşen anlatı, kendini psikanaliz divanına bırakmış bir anlatıcı-hastanın okur-doktorunu aradığı/reddettiği bir metin olarak çıkar karşımıza. Tanrı Bana Uğramadı Bu Gece (Şiir) – Altay Öktem Sayfa:51

Terekesinde Kalan Eserlerden Sait Faik'e Bakmak – Mustafa Şerif Onaran / Sayfa 52

Abartılmış sözlerden kaçınarak Sait Faik'i ölmez yapan özellikler nelerdir? Şimdiye dek onun öyküye bakışıyla ilgili nice ayrıntılar üzerinde duruldu. Yerleşik öyküdeki girişe, açılıma, sonlanışa alışanlar için Sait Faik'in bu anlayışa karşı çıkan öyküleri önceleri bir hayli yadırganmıştı. Ancak bir duruşun, bir ânın, bir sezginin öyküye yansıması; bilinmez ayrıntıların belirtilmesiyle öyküye yeni bir soluk getirmiştir. Bu ayrıntılar nice genç öykücüye görmeyi öğretmiştir. Terekesinde Kalan Eserlerden Sait Faik'e Bakmak – Mustafa Şerif Onaran Sayfa:52

Abartılmış sözlerden kaçınarak Sait Faik'i ölmez yapan özellikler nelerdir? Şimdiye dek onun öyküye bakışıyla ilgili nice ayrıntılar üzerinde duruldu. Yerleşik öyküdeki girişe, açılıma, sonlanışa alışanlar için Sait Faik'in bu anlayışa karşı çıkan öyküleri önceleri bir hayli yadırganmıştı. Ancak bir duruşun, bir ânın, bir sezginin öyküye yansıması; bilinmez ayrıntıların belirtilmesiyle öyküye yeni bir soluk getirmiştir. Bu ayrıntılar nice genç öykücüye görmeyi öğretmiştir. Abdülhak Şinasi Hisar: Bir Üslup Ustasının Atölyesine Giriş – Savaş Kılıç Sayfa:56

Eğitim Bakanlığı'nın pedagojik bakımdan yetersiz, çelişkili 100 kitaplık öneri listesinin tek yararı, herhalde, Abdülhak Şinasi Hisar'ın (1887-1963) terk edildiği köşeden çıkarılması olmuştur. Hisar, Cumhuriyet dönemi edebiyatımızın üslubuna titiz, tema ve teknik bakımından orijinal; Reşat Nuri ve Yakup Kadri'nin yavan gerçekçiliklerinin yanı başında, zengin karakterleri göz kamaştırıcı bir üslupla anlatmayı başarmış, fakat değeri bilinmemiş bir yazarımız. Hak ettiği ilgiyi görmemesi kullandığı dile bağlanır genelde. Yüzün; Umutsuzluğun Düşsel Utkusu (Şiir) – Metin Güven Sayfa:58

Düşman Her İstikametten Gelebilir (Öykü) – Deniz Özbeyli Sayfa:59

Düşman her istikâmetten gelebilir.” Özel rütbe işareti olmasa kimsenin birliğin diğer elemanlarından ayırt edemeyeceği elbisesiyle, başlık, kar gözlüğü, düdük, pusula, uydu telefonu, gaz maskesi ve yeni nesil atropin iğnelerinin takılı olduğu palaskasıyla ve eksi otuz dereceye dayanıklı özel eldiveniyle konuşan bir robotu andıran komutan her fırsatta bu cümleyi tekrarlıyordu. Kamp alanındaki dış nöbetler on beşer dakikaya indirilmişti. Bu demek oluyordu ki herkes her an hareket halinde ve tetikteydi. Âşık Ali İzzet Özkan – Erdoğan Alkan Sayfa:61

Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Höyük köyünden. Höyük Âşık Veysel'in köyü Sivralan'la uç uca. Şarkışla'dan Sivralan'a giden yol ordan geçerdi eskiden. Ahmet Kutsi Tecer, Yaşar Kemal Höyük'ten geçerek gittiler Sivralan'a ve Höyük'ten geçerek döndüler Şarkışla'ya. Ve daha niceleri. Sivas valileri, Şarkışla kaymakamları, müdürler, tarım teknisyenleri… Hazindir, Ali İzzet'e uğramadan geçtiler, Ali İzzet'e uğramadan döndüler. Kartallar ve Jaguarların Şarkısı (Şiir) – Aztek Şiiri Sayfa:65

Göstergebilim Söyleminden Parçalar – Mehmet Rifat Sayfa:66

İnsanların birbirleriyle anlaşmak için kullandıkları doğal diller (sözgelimi Türkçe), davranışlar, çeşitli jestler (el-kol-baş hareketleri), sağır-dilsiz alfabesi, görüntüler, trafik işaretleri, bir kentin uzamsal düzenlenişi, bir müzik yapıtı, bir resim, bir tiyatro gösterisi, bir film, reklam afişleri, moda, yazınsal yapıtlar, çeşitli bilim dilleri, tutkuların düzeni, bir ülkedeki ulaşım yollarının yapısı, bir mimarlık düzenlemesi, kısacası bildirişim amacı taşısın taşımasın her anlamlı bütün çeşitli birimlerden oluşan bir dizgedir. Batı'nın Doğu'yu Tercüme Etme Hevesi ve Hintli Kadın Yazarlar – Hande Öğüt Sayfa:71

Tam kırk sekiz yılını hasrettiği Hint edebiyatı ve düşüncesi, Cemil Meriç'in yazın serüvenindeki ilk göz ağrısı; düşünce dünyasındaki özgürlük yurdudur. 18. yüzyılda Batı'nın Hint'i yeniden keşfiyle birlikte nasıl dirildiğine, eseriyle şahit tutar bizi. Çünkü, o dönemde yazarın ifadesiyle; “Batı sırtını çevirmiş Doğu'ya ve yalnız Olemp'i görebilmiş, Olemp'i, yani kendini...” Batı'nın, Hint bilgelerinden öğrendikleriyle karanlık bir çağı nasıl aştığının ipuçlarını verirken bu kıtanın dudaklarına vurulan mührü kimin kıracağı, kilit vurulan kapının kim tarafından açılacağı arayışı içindedir Meriç. Çünkü insanlığın yeniden doğuş ve kendine geliş şifrelerini taşımaktadır Doğu. Bulutlar Yabancı (Şiir) – Levent Karataş Sayfa:77

Mutsuzluk Dünyada Durulan Bir Yer Adıdır – Seyyidhan Kömürcü Sayfa:78

Pusulada en mutsuz yön doğuymuş gibi gelir bana. Bu yüzden mi bilmiyorum; ama doğunun entelektüeli de dahil herkes bir gitmekten bahseder. İşsiz olan istediği işi batıda bulacağını düşünür. Öğretmene göre batıda çalışmanın gerçek işini yapmak gibi bir rahatlığı vardır. Sanatçı, doğuda görünemediğini, batıya giderse sanatını daha iyi icra edeceğini, kendini orada daha rahat ifade edeceğini düşünür. Milli Eğitim Dergisinin Edebiyat Eğitimi Özel Sayısı – Orhan Selim Gölgemiz Sayfa:80

Son yılların eğitim tartışmalarında sıranın içler acısı edebiyat eğitimine geldiği, Varlık'ın geçen yıl bu konuya vakfettiği dosyalardan anlaşılıyordu. Eylül ayında “Lise edebiyat eğitiminin sorunları”na ayrılan odaktan sonra, diğer edebiyat dergilerinin de konuya genişçe eğilmek istediği görüldü; bakanlığın akademik araştırmalar için çıkardığını varsaydığımız Milli Eğitim dergisi de kış sayısını (no. 169) bu konuya ayıracağını duyurmuştu. Merakla beklenen an geldi, dergi basılı ve elektronik ortamlarda erişilebilir oldu. Yeni İmzalar – Enver Ercan Sayfa:83

İletilen şiir ve öykülerin sayısında bir hayli artış olmasına karşın; yaşam öykülerini, iletişim adreslerini ve telefon numaralarını eklemeyenlerin sayısı giderek azalıyor. Bu sevindirici. “İnternet şairliği”nden yavaş yavaş uzaklaşıyor arkadaşlarımız. Bir de, gönderilen her ürünün altına mutlaka isim yazılması gerektiğini belirtmiştim, bir kez daha yinelemekte yarar var. Akşam (Şiir) – Kaan Koç Sayfa:83

Unutulmuş Çanta (Şiir) – B. Kenan Kocatürk Sayfa:84

Kendini Çağıran Ses (Öykü) – Nüsra Şahin Sayfa:85

On bir kişi olmalıydılar. Üçer kişilik dört sıra halinde yerde diz çökmüş oturuyorlardı ben girdiğimde. On ikinci benmişim. Arkada sol köşede bir kişilik yer vardı. Bilete ihtiyacım varmış bu tuhaf şeye binebilmek için. Yerde onun arkasında dizilmiş olan bu cemaat ilkel bir taşıt gibi. Nasılsa yerde, asfaltın üstünde oturuyoruz, hiç de modern zamanlara ait görünmeyen, baldırları çıplak bırakan elbiselerimizle. Bir tünel burası. Biletimin olmadığını anlıyorum, herkes anlıyor.

Çizgi-yorum/ Semih Poroy Sayfa:2

“Şair Kadar Çevirmen Var” – Sabri Gürses Sayfa:3

Türkiye'de son birkaç yıl içinde çeviri olgusu, günlük hayatın birçok alanında belirginlik kazandı. Avrupa Birliği'yle görüşmelerin resmi çevirilerinden yakın çevremizdeki savaşlarda çevirmenlerin oynadığı rollere dek birçok alanda, çok farklı çeviri süreçleri söz konusu oldu. Çevirinin, kültür hayatımızdaki önemi iyice ortaya çıktı. Bu durum daha da belirginleşecek kuşkusuz; çünkü gün geçtikçe kalabalık ve karmaşık hale gelen modern şehir hayatı, ülkeler arası göçler, küresel ticaretin değişken akımları hem insanların dilsel alışkanlıklarını kökten değiştiriyor, çokdilliliği ortaya çıkarıyor, hem de çeviriye olan günlük ihtiyacı artırıyor. Çevirinin Sınırları ve Çevirmenin Sorumlulukları – Dilek Dizdar Sayfa:5

Çevirinin, farkında olsak da olmasak da yaşamımızın her alanında yer aldığı, düşünce yapılarımızı biçimlendirdiği, kimi zaman güç aracı olarak kullanıldığı bir çağda yaşıyoruz. Çağımız, kültürler ve diller arası iletişimin vazgeçilmez olduğu bir çağ ise, çevirinin de vazgeçilmez olduğu bir çağdır. Öyleyse çevirinin doğası, etkileri, sorunları üzerinde düşünmek de çevirinin kendisi kadar kaçınılmaz oluyor. Çağdaş çeviri kuramının görevi, Hans J. Vermeer'in “çeviri yaptığımız dünya” kitabının başlığında özetleniyor: Çeviriyi ortamı içinde düşünmek. Çeviribilime İhtiyaç Duyanların Çevirmenler Olması Gerek – Turgay Kurultay Sayfa:7

Çeviribilime ihtiyaç duyanların tam da çevirmenler olması gerek. Neden mi? Yaptıkları işi daha iyi anlamaları için, çevirmen sorumluluğuyla verdikleri bir kararın örneğin bir dilci tarafından sadece dil ölçütleriyle dar bakışlı, yüzeysel eleştiriye maruz kalmaması, bilginin derlenmesi, paylaşılması ve yapılan işlerin kalitesinin yükselmesi, bilginin şeffaflaşması, kendinden menkûllüğün geçer akçe olmaması için... Çevirmen Makine mi? – Ülker İnce Sayfa:9

Çeviriyle ilgili tartışmalarımızı genellikle “çeviri” sözcüğüyle oluşturulmuş bir başlık altında yapıyoruz: “Çeviri sorunları”, “çeviri yaklaşımları”, “şiir çevirisi”, “çeviri bilmem nesi”, vb. Bu kadar bol kullandığımız bu “çeviri” sözcüğüyle çevirmeni yok etmiyor muyuz? Çevirmeni perde gerisine itmiyor muyuz? Çevirmenin adsızlığından yakınıyoruz ama biz de onu gölgede tutmaktan geri kalmıyoruz. Çevirmenin görünmezlik yazgısını dolaylı olarak bizler de onaylamış oluyoruz. Aşk Dört Harfli Bir Sözcüktür! – Alev Bulut Sayfa:11

Çevirmenlerin düşünerek karar alıp kararlarının arkasında durdukları, nasıl karar aldıklarını anlatabildikleri, çeviriden geçinebildikleri bir kültür ve yazın ortamında çevirmen asla yaptığı işin “ikincil” görünen doğası nedeniyle “kolay” hedef olmaz. Kararlar, karar alma sürecini ve gerekçeleri dikkate alan bir eleştiriye her zaman açıktır. Çevirmen Bütün Vücuduyla Çevirir – Şebnem Bahadır Sayfa:13

Çeviri, kültürlerarası iletişimin bir parçası, hatta kültürlerarası etkileşimin ta kendisi. Bu görüşümün temelinde, kültürlerarası iletişim araştırmalarında sömürgecilik ve yapısalcılık sonrası, daha geniş bir çerçeveden hareketle de yapısökümcü yaklaşımlar doğrultusunda yapılan çalışmalar yatıyor. Çeviribilimcilere gelince, en başta hem etnolog ve sosyolog hem konferans çevirmeni olan Göhring var, beni bu yola sevketmiştir. Avrupa Merkezcilikten Uzak Çeviri – Özlem Berk Sayfa:16

Türkiye'de çeviri etkinliğini Batılılaşma hareketiyle ilişkilendirmenin genel olarak kabul gördüğünü söyleyebiliriz. Ancak bundan, Türkiye'de çeviri etkinliğinin Batılılaşmayla birlikte başladığı gibi bir sonuç da çıkarılmamalıdır. Ülkemiz çok zengin bir çeviri geleneğine sahiptir. 19. yüzyılın ortalarından başlayarak, Batı'dan yapılan yazın çevirilerinin Türk kültürünün biçimlenmesinde önemli bir yere sahip olduğu doğrudur. “Farklı” Dünya Görüşleri, “Farklı” Çeviriler… Ve Kuran Çevirileri – Ayşe Banu Karadağ Sayfa:19

Farklı dünya görüşleri çerçevesinde kaynak metinlerin “farklı” şekillerde yorumlandığı ve çevrildiği söylenebilir. Geleneksel görüş çerçevesinde, çeviriyi salt dilsel aktarım olarak görme eğiliminin temelinde yatan kaynak metne bire bir sadakat anlayışı elbette ki bu tür bir “farklılığı” yok sayar. Bu “farklılığı” yok saymak, aslında çevirmeni de yok saymak anlamına gelir; ne var ki çevirmenin yok sayılması çeviri tarihi açısından pek şaşırtıcı bir durum değildir. Uzmanlık Çevirisi – F. Sâkine Eruz Sayfa:24

Uzmanlık alanlarında yapılan çeviriler kastedildiğinde “teknik çeviri “ kavramı da kullanılabiliyor. Oysa uzmanlık alanı hukuk, iktisat, tıp ve teknik gibi yine kendi arasında alt alanlara bölünüyor. Tam da bu nedenle “uzmanlık çevirisi” kavramını “teknik çeviri” kavramına yeğlemek doğru olur. Çeviri Eğitimi – Ayşe Nihal Akbulut Sayfa:27

Genel olarak “üniversitede eğitim nedir” sorusunun yanıtı, öğrenciye bilgiye ulaşma yollarını göstermek, edindiği bilgiyi işlevselleştirmesini öğretmek, neyi neden yaptığı konusunda onu bilinçlendirmek, verdiği kararların arkasında durabileceği güveni kazanmasını sağlamak olarak özetlenebilir. Eğitim öğrenciyi içinde bulunduğu uygulama durumundan, zamansal ve uzamsal olarak bir adım beriye ve yukarıya alarak bütüncül bakmasını sağlamaktır. Somay Onurkan'a Gazel (Şiir) – Ahmet Necdet Sayfa:29

Kültür ve Düşünce Metinleri Çevirmenliği – Elif Daldeniz Sayfa:30

Çeviri ve felsefe dendiğinde akla iki şey gelebilir: Felsefe çevirisi ve çeviri felsefesi. Aslında birbirinden çok bağımsız gibi görünen bu iki alan çok yakından ilintilidir. Çünkü çeviri hakkında düşünmek doğrudan dil ve dil politikası, kültür ve kültür politikası, yorum, kimlik, söylem vb. hakkında düşünmektir. Kişinin bu konulara ilişkin yaklaşımı ise çeviri anlayışını ele verir. “Yerelleştirme”nin Tanımı – Işın Bengi Öner Sayfa:33

1960'lı yıllardan 2000'li yıllara çeviri alanında sürdürdüğüm bir yolculuğun yönlendirmesiyle, biraz sezgisel, biraz görgül olarak yerelleştirmenin hem çeviribilime çok şey katmakta, hem de çeviribilimden çok yönlü yararlanmakta olduğunu görüyorum. Ya da en azından böyle bir gizilgücün farkındayım. Yerelleştirmenin, çeviribilim ve çeviriyle ilişkisini bir üst-alt ilişkisi olarak görmek yerine dallararasılığı gerektiren bir ilişki olarak görmek sağlıklı olur. Erdal Öz'ü Tanımak – Adnan Özyalçıner Sayfa:36

Erdal Öz'ü 1950'li yılların ortalarında tanıdım. Kara, kısa saçlı, kalın dudaklı, suratı somurtuk denebilecek bir ciddilikteydi. Yalnız bakışlarında çocuksu bir şey vardı. Tuhaftır ama suratının ciddi görünümüne güleçlik kazandırıyordu bu muzip bakışlar. Boyu bosuyla yakışıklı esmer delikanlıya bu durumu ayrı bir çekicilik veriyordu. Bu yüzden olmalı Erdal, yaşamı boyunca kadınlarda bir sevecenlik, ona anaç olarak yaklaşma duygusu uyandırdı. Erdal Öz, her zaman, bu çocuksuluğunu korudu. Kadınlarla arası hep iyi oldu. Şimdi Özlemle, Sürekli “Kanayan”… – Feridun Andaç Sayfa:39

Ölümü hiç yakın tutmamak... Onu her gördüğümde, geçirdiği badireler sonrasında hayata gülümseyerek bakmasına sevinirdim, içim ısınırdı. Buluştuğumuz o ânın sıcaklığıyla yol almanın taşıyıcı duygularını besleyen biriydi çünkü o. Sevdiğini seven, sevmediğinden de uzak duran halinin öğreticiliğini görmüştüm onda. Çünkü konuşunca, bunca yılın tanıklığının ağırlığını hissederdiniz sözlerinde. Erdal Öz, benim gözümde her zaman bir yazardı, öyle de kaldı. Park Günlükleri II (Şiir) – Arife Kalender Sayfa:41

Gramafon Avrat'lı Renkler (Öykü) – Müge İplikçi Sayfa:42

Büyük bir salondaydık. Açılmakta olan bir kâğıdın parçasıydık kenarlarından. Buruşuk kâğıdın çıkardığı sesin öfkemizi dağladığı bir andaydık. Kırışık kırışığı açandı. Kirpi “üç yıl öncesi gibi hissetmiyorum,” diyendi Sevim'e, “seni sevmiyorum,” Sevim'in gözyaşlarına karışan bir tonu vardı sesinin: “Tamam öyleyse,” diyecekti Sevim. Kırışık kırışığa açılandı. Muhallebiciye aç bir kadın dadanmıştı, sürekli yalvarıyordu “Allah rızası için bir tas çorba,” diye. Kadına “yeter artık,” diye bağırıyordu kasadaki. Atlas (Şiir) – Çiğdem Sezer Sayfa:44

“Baharla Gelen”de Anlatıcının Benlik Kurgusu – Beyhan Uygun-Aytemiz / Sayfa 45

Baharla Gelen, simgelerle yüklü çok katmanlı çetrefil anlatısı ve çözümlenmeyi bekleyen insan ilişkileri yumağıyla, etkin katılımlı bir okumayı davet eder niteliktedir; aynı özelliklerin yoğun bir emek yatırımına gönüllü olmayan okuru ittiği de rahatlıkla ileri sürülebilir. Birinci şahıs anlatıcının çağrışımlar aracılığıyla romanın şimdiki zamanı içine yığdığı geçmiş deneyimlerinin aktarımıyla zenginleşen anlatı, kendini psikanaliz divanına bırakmış bir anlatıcı-hastanın okur-doktorunu aradığı/reddettiği bir metin olarak çıkar karşımıza. “Baharla Gelen”de Anlatıcının Benlik Kurgusu – Beyhan Uygun-Aytemiz Sayfa:45

Baharla Gelen, simgelerle yüklü çok katmanlı çetrefil anlatısı ve çözümlenmeyi bekleyen insan ilişkileri yumağıyla, etkin katılımlı bir okumayı davet eder niteliktedir; aynı özelliklerin yoğun bir emek yatırımına gönüllü olmayan okuru ittiği de rahatlıkla ileri sürülebilir. Birinci şahıs anlatıcının çağrışımlar aracılığıyla romanın şimdiki zamanı içine yığdığı geçmiş deneyimlerinin aktarımıyla zenginleşen anlatı, kendini psikanaliz divanına bırakmış bir anlatıcı-hastanın okur-doktorunu aradığı/reddettiği bir metin olarak çıkar karşımıza. Tanrı Bana Uğramadı Bu Gece (Şiir) – Altay Öktem Sayfa:51

Terekesinde Kalan Eserlerden Sait Faik'e Bakmak – Mustafa Şerif Onaran / Sayfa 52

Abartılmış sözlerden kaçınarak Sait Faik'i ölmez yapan özellikler nelerdir? Şimdiye dek onun öyküye bakışıyla ilgili nice ayrıntılar üzerinde duruldu. Yerleşik öyküdeki girişe, açılıma, sonlanışa alışanlar için Sait Faik'in bu anlayışa karşı çıkan öyküleri önceleri bir hayli yadırganmıştı. Ancak bir duruşun, bir ânın, bir sezginin öyküye yansıması; bilinmez ayrıntıların belirtilmesiyle öyküye yeni bir soluk getirmiştir. Bu ayrıntılar nice genç öykücüye görmeyi öğretmiştir. Terekesinde Kalan Eserlerden Sait Faik'e Bakmak – Mustafa Şerif Onaran Sayfa:52

Abartılmış sözlerden kaçınarak Sait Faik'i ölmez yapan özellikler nelerdir? Şimdiye dek onun öyküye bakışıyla ilgili nice ayrıntılar üzerinde duruldu. Yerleşik öyküdeki girişe, açılıma, sonlanışa alışanlar için Sait Faik'in bu anlayışa karşı çıkan öyküleri önceleri bir hayli yadırganmıştı. Ancak bir duruşun, bir ânın, bir sezginin öyküye yansıması; bilinmez ayrıntıların belirtilmesiyle öyküye yeni bir soluk getirmiştir. Bu ayrıntılar nice genç öykücüye görmeyi öğretmiştir. Abdülhak Şinasi Hisar: Bir Üslup Ustasının Atölyesine Giriş – Savaş Kılıç Sayfa:56

Eğitim Bakanlığı'nın pedagojik bakımdan yetersiz, çelişkili 100 kitaplık öneri listesinin tek yararı, herhalde, Abdülhak Şinasi Hisar'ın (1887-1963) terk edildiği köşeden çıkarılması olmuştur. Hisar, Cumhuriyet dönemi edebiyatımızın üslubuna titiz, tema ve teknik bakımından orijinal; Reşat Nuri ve Yakup Kadri'nin yavan gerçekçiliklerinin yanı başında, zengin karakterleri göz kamaştırıcı bir üslupla anlatmayı başarmış, fakat değeri bilinmemiş bir yazarımız. Hak ettiği ilgiyi görmemesi kullandığı dile bağlanır genelde. Yüzün; Umutsuzluğun Düşsel Utkusu (Şiir) – Metin Güven Sayfa:58

Düşman Her İstikametten Gelebilir (Öykü) – Deniz Özbeyli Sayfa:59

Düşman her istikâmetten gelebilir.” Özel rütbe işareti olmasa kimsenin birliğin diğer elemanlarından ayırt edemeyeceği elbisesiyle, başlık, kar gözlüğü, düdük, pusula, uydu telefonu, gaz maskesi ve yeni nesil atropin iğnelerinin takılı olduğu palaskasıyla ve eksi otuz dereceye dayanıklı özel eldiveniyle konuşan bir robotu andıran komutan her fırsatta bu cümleyi tekrarlıyordu. Kamp alanındaki dış nöbetler on beşer dakikaya indirilmişti. Bu demek oluyordu ki herkes her an hareket halinde ve tetikteydi. Âşık Ali İzzet Özkan – Erdoğan Alkan Sayfa:61

Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Höyük köyünden. Höyük Âşık Veysel'in köyü Sivralan'la uç uca. Şarkışla'dan Sivralan'a giden yol ordan geçerdi eskiden. Ahmet Kutsi Tecer, Yaşar Kemal Höyük'ten geçerek gittiler Sivralan'a ve Höyük'ten geçerek döndüler Şarkışla'ya. Ve daha niceleri. Sivas valileri, Şarkışla kaymakamları, müdürler, tarım teknisyenleri… Hazindir, Ali İzzet'e uğramadan geçtiler, Ali İzzet'e uğramadan döndüler. Kartallar ve Jaguarların Şarkısı (Şiir) – Aztek Şiiri Sayfa:65

Göstergebilim Söyleminden Parçalar – Mehmet Rifat Sayfa:66

İnsanların birbirleriyle anlaşmak için kullandıkları doğal diller (sözgelimi Türkçe), davranışlar, çeşitli jestler (el-kol-baş hareketleri), sağır-dilsiz alfabesi, görüntüler, trafik işaretleri, bir kentin uzamsal düzenlenişi, bir müzik yapıtı, bir resim, bir tiyatro gösterisi, bir film, reklam afişleri, moda, yazınsal yapıtlar, çeşitli bilim dilleri, tutkuların düzeni, bir ülkedeki ulaşım yollarının yapısı, bir mimarlık düzenlemesi, kısacası bildirişim amacı taşısın taşımasın her anlamlı bütün çeşitli birimlerden oluşan bir dizgedir. Batı'nın Doğu'yu Tercüme Etme Hevesi ve Hintli Kadın Yazarlar – Hande Öğüt Sayfa:71

Tam kırk sekiz yılını hasrettiği Hint edebiyatı ve düşüncesi, Cemil Meriç'in yazın serüvenindeki ilk göz ağrısı; düşünce dünyasındaki özgürlük yurdudur. 18. yüzyılda Batı'nın Hint'i yeniden keşfiyle birlikte nasıl dirildiğine, eseriyle şahit tutar bizi. Çünkü, o dönemde yazarın ifadesiyle; “Batı sırtını çevirmiş Doğu'ya ve yalnız Olemp'i görebilmiş, Olemp'i, yani kendini...” Batı'nın, Hint bilgelerinden öğrendikleriyle karanlık bir çağı nasıl aştığının ipuçlarını verirken bu kıtanın dudaklarına vurulan mührü kimin kıracağı, kilit vurulan kapının kim tarafından açılacağı arayışı içindedir Meriç. Çünkü insanlığın yeniden doğuş ve kendine geliş şifrelerini taşımaktadır Doğu. Bulutlar Yabancı (Şiir) – Levent Karataş Sayfa:77

Mutsuzluk Dünyada Durulan Bir Yer Adıdır – Seyyidhan Kömürcü Sayfa:78

Pusulada en mutsuz yön doğuymuş gibi gelir bana. Bu yüzden mi bilmiyorum; ama doğunun entelektüeli de dahil herkes bir gitmekten bahseder. İşsiz olan istediği işi batıda bulacağını düşünür. Öğretmene göre batıda çalışmanın gerçek işini yapmak gibi bir rahatlığı vardır. Sanatçı, doğuda görünemediğini, batıya giderse sanatını daha iyi icra edeceğini, kendini orada daha rahat ifade edeceğini düşünür. Milli Eğitim Dergisinin Edebiyat Eğitimi Özel Sayısı – Orhan Selim Gölgemiz Sayfa:80

Son yılların eğitim tartışmalarında sıranın içler acısı edebiyat eğitimine geldiği, Varlık'ın geçen yıl bu konuya vakfettiği dosyalardan anlaşılıyordu. Eylül ayında “Lise edebiyat eğitiminin sorunları”na ayrılan odaktan sonra, diğer edebiyat dergilerinin de konuya genişçe eğilmek istediği görüldü; bakanlığın akademik araştırmalar için çıkardığını varsaydığımız Milli Eğitim dergisi de kış sayısını (no. 169) bu konuya ayıracağını duyurmuştu. Merakla beklenen an geldi, dergi basılı ve elektronik ortamlarda erişilebilir oldu. Yeni İmzalar – Enver Ercan Sayfa:83

İletilen şiir ve öykülerin sayısında bir hayli artış olmasına karşın; yaşam öykülerini, iletişim adreslerini ve telefon numaralarını eklemeyenlerin sayısı giderek azalıyor. Bu sevindirici. “İnternet şairliği”nden yavaş yavaş uzaklaşıyor arkadaşlarımız. Bir de, gönderilen her ürünün altına mutlaka isim yazılması gerektiğini belirtmiştim, bir kez daha yinelemekte yarar var. Akşam (Şiir) – Kaan Koç Sayfa:83

Unutulmuş Çanta (Şiir) – B. Kenan Kocatürk Sayfa:84

Kendini Çağıran Ses (Öykü) – Nüsra Şahin Sayfa:85

On bir kişi olmalıydılar. Üçer kişilik dört sıra halinde yerde diz çökmüş oturuyorlardı ben girdiğimde. On ikinci benmişim. Arkada sol köşede bir kişilik yer vardı. Bilete ihtiyacım varmış bu tuhaf şeye binebilmek için. Yerde onun arkasında dizilmiş olan bu cemaat ilkel bir taşıt gibi. Nasılsa yerde, asfaltın üstünde oturuyoruz, hiç de modern zamanlara ait görünmeyen, baldırları çıplak bırakan elbiselerimizle. Bir tünel burası. Biletimin olmadığını anlıyorum, herkes anlıyor.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat