#smrgSAHAF Mustafa Kemal'in Devlet Paşası -

Stok Kodu:
1199064298
Boyut:
15x23
Sayfa Sayısı:
413 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2017
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Enso
Dili:
Türkçe
0,00
1199064298
450235
Mustafa Kemal'in Devlet Paşası -
Mustafa Kemal'in Devlet Paşası - #smrgSAHAF
0.00
Kitabıma bu adı koyarken kimi dostlar beni "Devlet Paşa değil, Hükümet Paşa" diye uyardılar. Ama ben yine de, aziz babamın anasına saygı ederek Devlet Paşa demeyi yeğledim. Olayı bize o, böyle anlatmıştı. Demokrat Partili yıllarda bir gün, soframızda iki ağabeyim babamla, İsmet İnönü'nün Demokrat Parti karşısında seçim kaybetmesini biraz da öfkeyle tartışıyorlar, "şimdi İsmet Paşa ne yapacak" diye soruyorlardı. Böyle bir seçim, yenilgisini yürekleri bir türlü kabul etmemişti. Babam sakin ve kararlı bir tavırla; "O, ne yapmak gerektiğini bilir, telâş etmeyin" dedi. Uzun süredir Ankara milletvekiliydi. Paşa'yı tanıyordu. Sonra, bir punduna getirip ağabeylerime bu anektodu görülür bir keyifle anlattı: Atatürk Mussolini'yi pek sevmez, "o ancak iyi bir nafia vekili olabilir" dermiş. Onu hep küçük görürmüş. Lord Kinros da Atatürk kitabında bu konuya değinmiş: "Gazi, Duçe'yi, asker rolüne çıkmış bir aktör gibi, asker üniformasıyla caka satan bir sivil olarak görüyordu" diye yazmıştır. Ve ne tuhaftır, Atatürk o günler yakın bir arkadaşına inanılması güç bir içgüdüyle, "Günün birinde, kendi milleti tarafından asılacak" diye önsezilerini bile anlatmıştı. Ve yine biliyorsunuz, bu önsezi İkinci Dünya Savaşı'nda, Atatürk'ün dediği biçimde gerçekleşmişti.

"İşte bir ara Mussolini'nin Türkiye'ye dönük emperyalist emelleri yeniden depreşmiş ve bu nedenle Ankara'daki İtalyan büyükelçisi Atatürk'ü ziyaret emri almış.

Büyükelçi, uygun bir fırsat bulup diktatörün emirlerini yerine getirmek için hayli sıkıntı çekerek, Duçe'nin Antalya ve yöresi hakkındaki istemlerini münasip bir dille Atatürk'e anlatmaya çalışmış.

O, elçiyi hiç sözünü kesmeden sabırla dinledikten sonra izin isteyip dışarı çıkmış ve az sonra da Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana hiç giymediği mareşal üniformasıyla salona gelmiş, yerine oturmuş.

"Buyrun" demiş elçiye, "nerde kalmıştık"? Bazıları elçiden sorusuna yanıt alamayınca Atatürk'ün "neden Mussolini gelip almıyor" diye sorduğunu da söylüyorlar.

Hiç beklemediği bu tavırla şaşkına dönen büyükelçinin dili gerçekten tutulmuş olmalı ki susup kalıyor sadece.

Ayrıca o günler Roma'da, genç öğrenciler de, Atatürk'ün bu yanıtını duymadıkları için ve de herhalde, İtalya'nın yeni Sezar'ına hoş görünmek amacıyla, Roma meydanlarda "Antalya'yı istiyoruz" diye bağırıyorlarmış.

Bütün bunları duydukça çok sıkılan, öfkelenen, barışçı Atatürk, bir akşam Ankara Palas'ta otururken sabrı taşıyor. İtalya'ya hemen nota göndermek gibi bir niyetinden söz ediyor. Sonra bu da az geliyor, çizmelerimi getirin, üniformamı getirin gibi duygusal, ama öfkeli emirler vermeye başlıyor. Olayın büyümesinden ve Ata'nın daha çok.üzülmesinden korkan yaverlerden biri, bir çok kez olduğu gibi, hemen başbakanın evine telefon ederek Ankara Palas'a gelmesini rica ediyor. İsmet Paşa neden diye sormuyor bile. Az sonra Ankara Palas'ın döner kapısından sakin sakin içeri giriyor. Salonda, döner kapının karşısındaki bir koltukta oturan Atatürk, girişteki büyük camlı kapılardan girerken görüyor İsmet Paşa'yı, herkesten önce. Bir anda o da sakinleşmiş, rahatlamış, yavaşlamıştı.

Arkadaşlarına dönüp muzip muzip

"Aman çocuklar susalım!" diyor: Susalım! Devlet Paşa geldi.

İşte Atatürk'ün İsmet İnönü'ye bakış açısı sanıyorum genelde bu yöndedir. (Kitaptan)

Kitabıma bu adı koyarken kimi dostlar beni "Devlet Paşa değil, Hükümet Paşa" diye uyardılar. Ama ben yine de, aziz babamın anasına saygı ederek Devlet Paşa demeyi yeğledim. Olayı bize o, böyle anlatmıştı. Demokrat Partili yıllarda bir gün, soframızda iki ağabeyim babamla, İsmet İnönü'nün Demokrat Parti karşısında seçim kaybetmesini biraz da öfkeyle tartışıyorlar, "şimdi İsmet Paşa ne yapacak" diye soruyorlardı. Böyle bir seçim, yenilgisini yürekleri bir türlü kabul etmemişti. Babam sakin ve kararlı bir tavırla; "O, ne yapmak gerektiğini bilir, telâş etmeyin" dedi. Uzun süredir Ankara milletvekiliydi. Paşa'yı tanıyordu. Sonra, bir punduna getirip ağabeylerime bu anektodu görülür bir keyifle anlattı: Atatürk Mussolini'yi pek sevmez, "o ancak iyi bir nafia vekili olabilir" dermiş. Onu hep küçük görürmüş. Lord Kinros da Atatürk kitabında bu konuya değinmiş: "Gazi, Duçe'yi, asker rolüne çıkmış bir aktör gibi, asker üniformasıyla caka satan bir sivil olarak görüyordu" diye yazmıştır. Ve ne tuhaftır, Atatürk o günler yakın bir arkadaşına inanılması güç bir içgüdüyle, "Günün birinde, kendi milleti tarafından asılacak" diye önsezilerini bile anlatmıştı. Ve yine biliyorsunuz, bu önsezi İkinci Dünya Savaşı'nda, Atatürk'ün dediği biçimde gerçekleşmişti.

"İşte bir ara Mussolini'nin Türkiye'ye dönük emperyalist emelleri yeniden depreşmiş ve bu nedenle Ankara'daki İtalyan büyükelçisi Atatürk'ü ziyaret emri almış.

Büyükelçi, uygun bir fırsat bulup diktatörün emirlerini yerine getirmek için hayli sıkıntı çekerek, Duçe'nin Antalya ve yöresi hakkındaki istemlerini münasip bir dille Atatürk'e anlatmaya çalışmış.

O, elçiyi hiç sözünü kesmeden sabırla dinledikten sonra izin isteyip dışarı çıkmış ve az sonra da Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana hiç giymediği mareşal üniformasıyla salona gelmiş, yerine oturmuş.

"Buyrun" demiş elçiye, "nerde kalmıştık"? Bazıları elçiden sorusuna yanıt alamayınca Atatürk'ün "neden Mussolini gelip almıyor" diye sorduğunu da söylüyorlar.

Hiç beklemediği bu tavırla şaşkına dönen büyükelçinin dili gerçekten tutulmuş olmalı ki susup kalıyor sadece.

Ayrıca o günler Roma'da, genç öğrenciler de, Atatürk'ün bu yanıtını duymadıkları için ve de herhalde, İtalya'nın yeni Sezar'ına hoş görünmek amacıyla, Roma meydanlarda "Antalya'yı istiyoruz" diye bağırıyorlarmış.

Bütün bunları duydukça çok sıkılan, öfkelenen, barışçı Atatürk, bir akşam Ankara Palas'ta otururken sabrı taşıyor. İtalya'ya hemen nota göndermek gibi bir niyetinden söz ediyor. Sonra bu da az geliyor, çizmelerimi getirin, üniformamı getirin gibi duygusal, ama öfkeli emirler vermeye başlıyor. Olayın büyümesinden ve Ata'nın daha çok.üzülmesinden korkan yaverlerden biri, bir çok kez olduğu gibi, hemen başbakanın evine telefon ederek Ankara Palas'a gelmesini rica ediyor. İsmet Paşa neden diye sormuyor bile. Az sonra Ankara Palas'ın döner kapısından sakin sakin içeri giriyor. Salonda, döner kapının karşısındaki bir koltukta oturan Atatürk, girişteki büyük camlı kapılardan girerken görüyor İsmet Paşa'yı, herkesten önce. Bir anda o da sakinleşmiş, rahatlamış, yavaşlamıştı.

Arkadaşlarına dönüp muzip muzip

"Aman çocuklar susalım!" diyor: Susalım! Devlet Paşa geldi.

İşte Atatürk'ün İsmet İnönü'ye bakış açısı sanıyorum genelde bu yöndedir. (Kitaptan)

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat